Dostlarımızı bilelim

Uluslararası ilişkilerde dostluklar değil, ulusal çıkarlar söz konusudur. Türkiye’nin AB yolculuğunda Türkiye’ye yardımcı olduğunu iddia eden ülkelere baktığımızda bu  “yardım ve desteğin”  karşılığı olarak Türkiye’den istenenlerin pek de dostane olmadığını görürüz. Bunların tümü, Türkiye’nin Kıbrıs’tan çekilmesini isteyen ve 44 yıldır  “Kıbrıs meselesine teşhis koymaksızın Kıbrıs Rum idaresini meşru Kıbrıs Hükümeti addeden” dostlardır!
AB tarafından Türkiye’nin önüne konmuş olan üyelik şartları başka bir üyenin önüne konmuş değildir. Hele “Kıbrıs meselesini hallet” çağrısı, Türkiye’ye yapılan haksızlıkların en göze batanıdır. “Kıbrıs meselesini” yaratan da, uzatan da eli kanlı Rum idaresi ve onun destekçisi Yunanistan’dır. Yunanistan ve Rum idaresi Türkiye’nin AB sürecini sürdürmesine olumlu bakmaktadırlar. Nedenini Garantör İngiltere adına eski Dışişleri Bakanı Jack Straw’un sözlerinde bulabiliriz: (Avusturya’lı karşıtına) “Ayı’nın postunu almak istiyorsan, sürecin başlamasına itiraz etme” ! (Papadopullos’a) “Biz olmasaydık AB üyesi olamazdınız”! Çok doğru. Garantörlüklerine sahip çıkmış ve Rum’un müracaatını veto etmiş olsalardı Kıbrıs Rum idaresi  “Kıbrıs”  adı altında üye olamazdı. İngiliz vetosunu kullanmadı; ne dostluk, ne insanlık, ne uluslararası anlaşmalardaki imzasını düşündü. Çıkarına baktı ve gereğini yaptı. Yine Jack Straw, Papadopullos’a  “Adadan Türk askerinin çıkmasını ve KKTC’nin tanınmamasını istiyorsan, bırak süreç devam etsin” dedi. “Kıbrıs’ın Yunanistan’a verilmesi karşılığı Türkiye’ye bir üs öneren” ABD’nin siyasetinde değişiklik yok. Türkiye’ye AB yolunda yardımcı olmuş. Karşılığında Kıbrıs’tan vazgeçmesini, AB’ye karşı mükellefiyetlerini yerine getirmesini ve Kıbrıs konusunda, görüşmelerde, önerilerini Rumların kabul edebilecekleri bir şekle sokmasını istemektedir.
Türkiye’ye Annan Planını kabul ettiren ABD, Türkiye de bu Planı bize kabul ettirdikten hemen sonra “Annan Planının kabulü ile Kıbrıs Türkleri  ayrı bağımsızlık ve ayrı egemenlik talebinden vazgeçmiş oldular” yorumunu çekinmeden gündeme taşımıştır.
Bunların, koro halinde “Hristofyas’ın seçilmesi ile Kıbrıs meselesinin halledilebileceği inancından” olumlu hava koklayanlar çok yakında ne kadar yanıldıklarını herhalde anlayacaklardır.
Hristofyas’ın Atina ziyaretinde söyledikleri ve Yunanistan adına yapılan açıklamalar bu “dostların” gerçek yüzlerini yeniden sergilemiş oldu. Hristofyas “olası bir anlaşma Türk askerinin adadan çekilmesini içermelidir” diyerek Akritas Planının öngördüğü Garantilerden Kurtulma hedefinden şaşmayacaklarını vurgulamıştır. Yunanistan’ın Cumhurbaşkanı Papulyas ise “Kıbrıs’ta kabul edilemez işgali sona erdirme zamanıdır” demekle kalmamış “Türkiye’nin tutumunu değişmesi, AB’ye katılmak isteyen bir ülke gibi davranması gerekmektedir” diyerek AB pazarlığında Kıbrıs kartını göstermiştir.
Evet, bütün “dostlar” Türkiye’nin “önü açık AB yolunu” yürümesini istemektedirler. Kıbrıs meselesini, Ege’yi ve “sorun”  haline getirmek için büyük çaba harcadıkları Ermeni ve Kürt konuları ile azınlık yaratmak çabalarını, vilâyetlere özerklik verilmesini, Papazın, Lozan Antlaşmasına rağmen, Ekümenliğinin tanınmasını AB yolunda yürüyen Türkiye’den teker teker koparabileceklerini hesaplamaktadırlar. Kıbrıs meselesi bu yöndeki başarılarının deney tahtası oluyor. Bu konuda  “kazan-kazan” yoktur. Ya onlar Kıbrıs’ı askersizleştirme oyunu altında Garantileri ortadan kaldırarak Kıbrıs’a hakim olacaklar, ya da Türkiye, 1960 Antlaşmaları ile koruduğu Lozan dengesini koruyarak KKTC’ye ve Kıbrıs üzerindeki hak ve yetkilerine sahip çıkacaktır. Tehlike çanları çalmaktadır. Kulaklarımızı tıkamayalım.
Devlet Bakanı Sn. Cemil Çiçek’in YDÜ’deki Tıp Fakültesi’nin temel atma töreninde söyledikleri AKP Hükümetinin kırmızı çizgisi ise, Sn. Talat bunu benimsediğini derhal açıklamalı ve halkımızı tedirginlikten kurtarmalıdır. Halkın yüzde 60 “Devlet ve garantiler” dediğini dünyaya duyuran zaten kendisidir.

Yazarın Diğer Yazıları