Dövüşe çekişe kanun çıkarmak

Dikkatinizi çekiyor mu? İktidar ve avaneleri hiçbir zaman ülkenin gerçek gündemiyle ilgilenmiyor ve bunu çözmek için kamuoyunun önüne taşımıyor.

Gerçek gündem nedir?

En başta işsizlik.

Onun kaynağının temeli olan ekonomideki kötüye gidiş.

Mevcut hukuk düzeninin vicdanlarda adalet duygusu yaratamaması.

Tarım.

Hayvancılık.

Ve sık sık hepimize "buradayım" diyen deprem

Peki, iktidarın gündeminde ne var?

Bekçilerin yetkisinin artırılması.

Muhalif belediyelere yardım yaptırılmaması.

Baroların bölünmesi ve çok parçalı hale getirilmesi.

Ve elbette hepsinin önünde yürüyen seçim yasası.

Şimdi de FETÖ'den ceza alanların yeniden yargılanması talebi.

İşte halkın yaşadığı asıl gerçeklikle, iktidarın yaşanmasını istediği kendi gündemi böyle. İkisi arasındaki fark, Türkiye'deki yönetimin politik duyarlıklarını, ülke sorunlarına bakışını, devlet yönetimindeki anlayışını gösteriyor.

İşin garip ve belki de hiç olmaması gereken yanı ise, iktidarın ortaya sorun koyma, sorun çözme biçimindeki büyük yanlışlık. Gerçek ülke gündeminin dışında sorunu hem kendisi ortaya koyuyor ve hem de gerilime çeviriyor. Böylece Türkiye'de kanun çıkarmak bir tartışma zemini bulamadığı gibi adeta savaşa dönüşüyor. Eğer bir ülkede kanunlar dayatmalarla ortaya çıkıyorsa, meclis çoğunluğu olanlar galip gelse de millet mutsuz olur.

Neden?

Çünkü meclisteki muhalefet iktidar dışındaki diğer büyük çoğunluğu temsil ediyor. Siz bu büyük nüfusun beğenisini beklentisini, varlığını yok sayarsanız, ülkenin öteki yarısı nasıl mutlu olsun?

Yani?

Yani siz dayatmayla kanun yaptığınızda, koca ülkenin bir diğer yarısını karşınıza alıyor ve onun uygun görmediği şekilde çıkarmış oluyorsunuz. Böylece toplumsal mutsuzluk şehirlerin mahallelerine, yurdun ücra köşelerine ve köylere kadar yayılıyor.

İşte bu zemin, demokratik zemin değildir.

Efendim halk seçti. Meclis çoğunluğu da onun belirlediği çoğunluk.

Doğru. Halk seçmesine seçti de uygulamaları böyle mi istiyor? Büyük çoğunluğun karşısındaki öteki çoğunluğu ezin mi diyor.

Bir şey daha: Halk denilen siyasal belirleyici, salt genel çoğunluğu seçenlere mi deniliyor, yoksa seçen seçmeyen herkese mi?

Dövüşe çekişe, kavga gürültü sonunda yapılan meclis oylamalarının sonucu, ne dinin ve ne de hukuk felsefesinin önerdiği bir yol. İslam, "istişare edin derken", görüşlerinize karşı çıkanlara rağmen bastırın ve istediğinizi yapın demiyor. Aynı şekilde hukuk felsefesi de kanun çıkarmanın belirli usulleri olması gerektiğini söylüyor. Siyasi iktidarın ve/veya bir zümrenin çıkarına kanun yapmak, her şeyden evvel, o zümreyi, grubu, siyasi görüşü yasa ile koruma zırhına büründürmek demektir. Böyle çıkarılan bir yasa, bundan zarar görecekler için zulüm demektir. Hâlbuki kanunlar, adalet dağıtmak için çıkarılır ve tüm ülkenin çıkarına hizmet eder. 

Benim ülkemde siyaset, henüz olması gereken ahlaki olgunluk düzeyine erişemedi. Maalesef büyük bir zihniyet değişimini bekliyor. O da kolay değil. Nitelikli bir eğitim ve başarılı bir ekonomik düzenle idare edildiğimizde, birkaç kuşak sonra bir iki gömlek daha yukarılara çıkabileceğimizi tahmin ediyorum.

Kaliteli bir yönetim ve adil bir toplumsal düzen, ancak ve ancak bunu taşıyabilecek bir toplumla varlık gösterebilir. Özellikle halkın kendi kendini yönetmesi gerektiği demokratik sistemlerde halkın kültürel ve siyasal niteliği ile yönetimin başarısı ve niteliği arasında doğrusal bir ilişki vardır.

Türkiye'de hâlihazırda hâkim siyaset, "kasaba siyaseti" seviyesinde yürümektedir. Halk bu siyaseti taşıyamıyor, beğenmiyor ama dönüştürecek kültürel gelişmişlik düzeyine ulaşamadığı için, içinde debelenip duruyor.

Yazarın Diğer Yazıları