Düğünler ve aradaki farklar

Cumhurbaşkanı Gül’ün kızı Kübra hanım kızımız evlendi. Cumhurbaşkanımız bu düğünü daha önce Atatürk’ün yaptığı gibi Dolmabahçe Sarayı’nın Muayede Salonunda veya Çankaya’da (yeni adıyla Gül-Hane)de yapabilirdi; kimse yadırgamazdı... Ama Sayın Gül, herhalde düğüne katılacakların o mekânlara sığmayacağını düşünmüş olacak ki, İstanbul’da, Çadırlı Gösteri Merkezinde yaptı. Düğün muhteşemmiş, hediye olarak takılan takıların haddi  hesabı yokmuş! İstanbul şehrine maliyeti de caba! Feda olsun Cumhurbaşkanımıza!

Sezer farkı
Önceki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’ın oğlu da evlenmişti. Çankaya’da yapılan düğün masraflarının  tümünü Sezer kendi cebinden ödedi... 
Gelinle güvey, analar babalar erdiler muratlarına,  biz de çıkalım kerevetimize!
Eski Çankaya’da Atatürk’ün Çankaya’sında ve Dolmabahçe Sarayındaki düğünler başkaydı 
O, Dolmabahçe Sarayı’ndaki düğünleri çocukluğumdan bilirim; Atatürk’ün etrafında çekilen fotoğrafların birinde, yerde oturan çocukların arasında ben de vardım... Çağdaş giyimli beyler, başları açık hanımlar - beyler, fraklı  Atatürk’ün etrafında...  Başka bir karede Atatürk, telli duvaklı, ama başı açık gelinle ilk dansı yapıyor. Damat da  özel günlere mahsus üniformasıyla, kılıç kuşanmış bir subay!
Sonra bütün davetliler dans ediyor. Bilmiyorum Gösteri Merkezi’nde böyle dans edildi mi, Cumhurbaşkanı Gül de, ilk dansı Kübra kızımızla yaptı mı? 
70 yılda, o çağdaş düğünlerden, nereden, nerelere “dönmüşüz!..”? Ünlü yazar H.G. Wells’in zaman makinesi, Türkiye’yi ileriye değil, adeta gerilere götürmüş!

+++++

Karagöz kolleksiyonundan
14 MART 1931 sayısı Bulgar- Yunan hududunda tekrar müsademe oldu.
Bir tarafta Bulgar, diğer tarafta efsun kıyafetli Yunanlı, huduttalar. Ellerinde yanan meşaleler, ortalarındaki kocaman bomba var. Birbirlerine  düşmanca bakıyorlar. Karagöz diyor ki : “Ey Komitacılar, ilkbahar yaklaştı diye kanınız depreşmesin... Şu bombayı bir patlatırsanız, bunun ateşi yalnız sizi değil, bütün dünyayı yakar!” Daha altta, çerçeveli kısa bir başyazı. Konusu;
“Para alıp verenler”


+++++

Bir Fıkra
Mısırlı Arap’la, bir Yahudi konuşuyorlarmış: Mısırlı övünmüş “Binlerce yıl evvel Firavunlar devrinde bizde telefon vardı” Yahudi:  “Haydi canım sen de” deyince Arap; “Piramitlerde kabloları bulduk” demiş.  Yahudi  “O bir şey mi”  diye gülümsemiş, “Bin yıl önce Kudüs’te telsiz vardı...” Mısırlı “Kanıtınız var mı” diye sorunca da Musevi cevabı yapıştırmış;  “Evet kablolar yoktu!..” 

+++++

Yücelenler ve alçalanlar
Emin Çölaşan’ın kitabı nihayet yayınlandı: “Kovulduk ey halkım, unutma bizi” (Bilgi Yayınevi)  Bugünkü “Holdingler” medyasının ve yalakalarının traji-komik öyküsü. Ertuğrul Özkök gibi emir kullarının, patronlara ve dolayısıyla iktidara hizmetleri açıklanıyor... Muhakkak okuyun!  Çölaşan “kovulduk” diyor ama, aslında  yüceldi... Emin, haksızlıklara, yolsuzluklara ve hainlere, ihanetlere karşı mücadele veren bir “cesur yürek” İktidarın korkulu rüyası olarak halkın gönlüne taht kurdu. Umarım, daha doğrusu biliyorum ki, mücade-
leye devam edecektir!

+++++


Özdeyiş
“Siz Amerikalıların dehası o ki, açık seçik hatalar yapmazsınız... Sadece, o kadar karışık, budalaca hareketler yaparsınız ki, bizleri ”Acaba bunlarda bizim anlayamadığımız bir şeyler mi var?“ diye düşündürür.

* Cemal Abdülnasır

Yazarın Diğer Yazıları