"Dünya barışını dünya nimetlerini paylaşanlar düşünsün"

Ortada gerçekten bir karar var mı bilmiyoruz ama Türkiye Cumhuriyeti'nin atacağı en önemli adım, sığınmacıların Avrupa'ya geçişini engellememek, hatta kolaylaştırmak...

Daha geçen Aralık ayında Cenevre'de düzenlenen Küresel Mülteci Forumu'nda Avrupa Birliği Komisyonu'ndan şu açıklama gelmişti: "2020 yılında 30 bin mülteci alacağız... Mültecileri üye ülkeler arasında paylaştıracağız..."

Bir yılda 30 bin!.. Üstelik bütün AB ülkeleri, hep birden!.. Bizde bazen yarım saatte 30 bin!.. Üstelik tek başımıza!.. Onlar  seçerek alacaklar, biz ise geleni aldık!..

***

Mülteciler, Batı'nın en büyük korkularından biri... Sadece getirdiği ekonomik yük anlamında değil, çok kültürlülüğe isyanın, İslamofobinin ve yabancı düşmanlığının büyüttüğü ırkçılık da cabası...

Avrupa kıtasında daha önce 'anti-semitizm, biyolojik kökene vurgu' vs. gibi gerekçeler bulan ırkçılık, artık İslâm karşıtlığı ve göçmen düşmanlığı temelinde yükseliyor...

Önceleri işsizler veya dazlaklar gibi marjinal gruplar arasında görülen ırkçılık, bugün okumuş işsizlerden, meslek sahibi olanlara kadar geniş kitlelerin desteklediği bir ideoloji olarak yaşlı kıtanın iktidar belirleyicisi veya ortağı olarak kendisini gösteriyor...

***

Avrupa Birliği'nin internet sitesinde ülkemiz şöyle tanımlanıyor: "Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle birçok mülteci ve göçmen için ilk giriş ve geçiş noktasıdır..."

Doğru tanım şöyle olmalıydı: İlk ve tek durdurma noktası!.. En büyük duvar!.. Geleceğimizin ve huzurumuzun jandarması!.. Batı'daki ulus devletlerin bu niteliğini koruma noktasında, mülteci izolasyon alanı!..

Türkiye sayesinde Ortadoğu, yani yakıcı ateş, Avrupalılar için Suriye'de, Irak'ta, Lübnan'da başlıyordu... Çünkü arada büyük fedakârlıkla bu ateşi emecek ve Avrupalıların huzurunu koruyacak müthiş bir amortisör vardı; Türkiye!.. Şimdi Suriye'den başlayan o ateşin sınırı Edirne'ye, Ege'ye çekiliyor...

***

Barış Pınarı Harekatı sırasında Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, AB'yi uyarıyor ve Türkiye'yle yapılan 'düzensiz göç anlaşması'na uyulmasını istiyordu... Sonra ilâve ediyordu: "Türkiye'den ülkemize 100 bin veya 200 bin göçmen girmesi durumunda ülkede ne olacağını bilemiyorum..."

Bu, sadece Bulgaristan'ın değil, mülteci taşıyan gemilere sahil güvenlik unsurlarınca kurşun yağdıran İtalya'nın da, 50 yılda 25 bin mülteci kabul ettiği için telaşa kapılan Danimarka'nın da diğer ülkelerin de kâbusu...

Ülke olarak o kadar çok şeyi tükettik ki, şu an elimizdeki en büyük stratejik güç maalesef Batı'ya göç için topraklarımızı kullanan göçmenler... Batı, bu konuda tedbir üzerine tedbir alırken ve Türkiye'yi yönetenleri bu anlamda Euro'nun ucunu göstererek rahatlatırken, bizde ikna edilmesi gereken iç piyasaya 'din kardeşliği, ensar-muhacir edebiyatı' sürüldü... 'Ekonomik maliyet'in sadece bir kısmı Batı tarafından karşılanırken, onlarca yılımızı etkileyecek 'sosyal maliyet'in tamamı kucağımızda kaldı!..

***

Şimdi artık bırakalım, hatta teşvik edelim, giden gitsin!.. Dinimizi yaysınlar, Avrupa'ya farklı kültürleri öğretsinler!.. Ülkesi yanarken, nargile tüttürmek isteyen Fransız Rivierası'nı denesin bir de!.. Sere serpe uzanabilecekleri Kanarya Adaları onları bekliyor!.. Ne işe yaradığı bilinmeyen o Suriye bayraklarıyla, evlatları kırılan Türkiye'nin Taksim Meydanı'nda yeni yıl kutlaması yapan eğlence düşkünleri, Roma'da eğlenmenin tadına baksınlar!..

Hangi göçmen hangi dilde tabela asıp kebapçı açmak istiyorsa, Barcelona'da yatırım yapsın!.. Münih, Amsterdam, Zürih, Kopenhag, Londra onları ağırlamak için sırada!..

Hasta, yaralı, yaşlı, çocuk, kadın, kimsesiz, gitmek istemeyen, vatanına dönmek isteyen vs. onları istisna tutup, geri kalanı Avrupa 'kültürel' değer katmaları için sınır kapılarına kadar teşvik etmek bizim görevimiz olmalı!..

Sonrasını Batı düşünsün!.. Hani diyordu ya Dündar Taşer: "Dünya barışını, dünya nimetlerini paylaşanlar düşünsün!.."

İşte tam da öyle!..

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları