"Dünya "Güneş Kral"a da kalmadı...

Tahta çıktığında 4 yaşındaydı.

Tam 72 yıl tahtta kaldı.

Tanrı tarafından "seçilmiş" olduğuna inanıyordu; monarşinin kendisine tanıdığı her türlü yetkiyi, gücü, imkanı kullanmanın kendisine verilmiş "ilahi bir hak" olduğunu söylüyordu.

Kendisini "Tanrı'nın temsilcisi" ilan etti; "devlet" bizatihi "o"ydu.

Güneşi, hükümdarlık sembolü seçti; o artık "Güneş Kral"dı.

Her yeni güne, önünde 200 kişinin eğildiği törenlerle başlıyordu.

13. Louis'nin "av köşkü"nü altın ve mermerlerle kaplı, 700 odalı Versay Sarayı'na dönüştürdü.

Başta Versay, yaşadığı, oturduğu, geçtiği, gezdiği her yeri "en görkemli", "en lüks" eşyalarla donattı.

"Moda"nın temelini oluşturan kıyafetleri ve mücevherleri en çok da 42.54 karatlık elması "Hope Diamond" dillere destandı.

Gücünü ve itibarını simgelesin diye ayakkabıları bile yüksek topukluydu; itibarının alameti kırmızı ökçeleri vardı.

Halk açık sınırındayken bile sofrasından deniz tarağı, istridye, ördek, sülün, somon rozbif eksik olmazdı.

Kabineyi dağıttı, bütün gücü kendinde topladı.

Gücünü göstermek için sadece güvenlik teşkilatının yetkilerini arttırdı.

Orduyu büyüttü ve bazen sırf büyüklüğü göstermek için savaştı.

Hep ayaklanma, isyan korkusuyla yaşadı; "cadı avı"na öncü sayılabilecek çapta bir "muhalif avı" başlattı.

Kendi katolik olduğu için protestan kiliselerini yıktırdı, okullarını kapattırdı, din adamlarını ülkede barındırmadı ve elbette ülkedeki bütün çocuklara "zorunlu Katolik eğitimi" aldırdı.

Sonuç:

1 Eylül 1715 günü, yani 303 yıl önce bugün öldü gitti; halk arkasından deyim yerindeyse davul zurna çaldı, günlerce kutlamalar yaptı.

Velhasıl...

Ne Versay... Ne o dev, gösterişli "aynalı salon"... Ne sarayı süslediği her biri "müzelik" değerdeki tablolar, heykeller; sanat eserleri... Ne mücevherler... Ne Paris'i "modanın kalbi" yapan kıyafetler...

Hiçbiri...

Hepsine 72 yıl boyunca hükmeden "Güneş Kral" 14. Louis'e bile kalmadı.

"Belki bana kalır" zanneden varsa, devleti kendileştiren/kendini devletleştiren Louis'nin 303. ölüm gününde kıssadan hisse olsun dedim onlara...

***

Aynısını ona da yaz da görelim

 

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Satuk Buğra Kavuncu'yu tanımıyorum. Son günlerde hakkında ortaya atılan iddiaları -yenilir yutulur değil- dikkatle takip ediyorum.

Dün de, vaktiyle iki defa Pensilvanya'ya gitmiş, Fetullah Gülen'i ziyaret etmiş, dönüşünde ona ve cemaatin faaliyetlerine dair güzellemeler döşenmiş bir köşe yazarı "koro"ya katıldı ve Kavuncu'nun "FETÖ"cülüğünü kanıtlamaya çalıştı.

Neyle?

Akrabalık ilişkileriyle!

***

Dediğim gibi Kavuncu'yu tanımam; hakkında, ŞAHSINI bir terör yapılanmasıyla ilişkilendirebilecek somut deliller varsa bunu konuşalım, tartışalım.

Ve fakat, günlerdir koparılan kıyamet sadece Kavuncu'nun Enver Altaylı'nın yeğeni olmasından kaynaklanıyorsa...

AKP'li eski Eyüp Belediye Başkanı İsmail Kavuncu'yla soyadı birliğinden dolayısıylaysa...

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin gururla(!) takdim edilen ilk bakanları arasına girerek tarihe geçen ve fakat ağabeyi "FETÖ"den tutuklu olan Bekir Pakdemirli'ye ne diyeceğiz o zaman?

Suç şahsidir; bir kişinin işlediği suçlardan dolayı ikizi bile olsa bir başka şahıs yargılanamaz, cezalandırılamaz...

Kavuncu'nun, misal dünkü karalayıcı yazıyı yazan "gazeteci(!)"  gibi Gülen'le çekilmiş "mesut" fotoğrafları varsa çıkarın onun üzerinden konuşalım...

O "gazeteci" gibi "Gülen güzellemeleri"ne imza atmışsa çıkarın onun üzerinden konuşalım...

Ama elde avuçta olan yegane veri "akrabalık bağı"ysa...

O zaman ya Pakdemirli'yi ve dahi aynı durumdaki sayısız siyasiyi ve bürokratı da Kavuncu gibi itham edelim...

Ya da Kavuncu'yu o topal ayaklı hedef tahtasından indirelim...

Yasalar gibi ilkeler, değerler, ölçüler karşısında da herkes "eşit" olmalı bana göre...

**

Eğitim yükü(!)

 

Çocuklar, sadece "özel okul teşviği"yle filan değil, devlet okullarındaki eğitim kalitesi her geçen gün biraz daha düşürülerek de özel okullara yönlendiriliyor.

Devlet, çocukları sırtından atmak istiyor sanki.

İlköğretim 6'ncı sınıftaki bir öğrencinin hâlâ -gözümle gördüm- heceleyerek okumasının, kendisine söyleneni doğru ve eksiksiz yazamamasının ve hiçbir şey öğrenmediği aşikar bu hale rağmen karne notu olarak "5" ile "ödüllendirilmesi"nin izahını başka türlü yapamıyorum!

***

SORU-YORUM

 

Bugün bir mahkemenin 39 yıl hapse çarptırdığı "Osmanım"ı, dün bir mahkemenin serbest bırakmış olduğu ülkede üstün olanın sahiden de "hukuk" olduğunu söylemek mümkün mü?

Yazarın Diğer Yazıları