Dünya nereye koşuyor

2020 yılına yaklaşılırken dünyada herkes olağanüstü istikrarsız ve kuşku dolu bir döneme doğru gidildiğinin farkında… Tüm insanlık gelecek konusunda hiç olmadığı kadar temkinli ve tedirgin. Bunun öncelikle en büyük sebebi ekonomik ve medeniyetler çatışması sonucu ortaya çıkan siyasi istikrarsızlığın yaygınlaşmasıdır. Birçok bölgede yaşanan anlaşmazlıklar ve sıcak savaş tehditleri insanları ümitsizliğe sürüklemektedir. 1990'lara kadar süren iki kutuplu dünya düzeninin sona ermesinin ardından ortaya çıkan serbest piyasa düzeni, refah beklentisi yerine ekonomik sıkıntılara sebep olmaktadır. Birleşmiş Milletler, Gıda ve Tarım Örgütü'ne (FAO) göre dünya nüfusunun 1/6'sı açlık sınırının altında yaşamaktadır. 

İnsanoğlu kendi eliyle dünyayı yaşanmaz bir hale getirmektedir. Her ülke öncelikle kendini savunma adına silahlanmaya gitmekte ve en üstün olmayı hedeflemektedir. Günümüzde bilgi ve iletişim teknolojilerinde (ICT) yaşanan olağanüstü gelişmeler dünyada silahlanmada da yapı değişikliğine sebep olmaktadır. Konvansiyonel silahların yerine nükleer ve siber savaş sistemlerinin gündemde yer almaları büyük felaketlerin habercisidir. Nükleer silahların fiziksel etkilerinin uzun yıllar süreceğini unutmamak lazım. Bugüne kadar nükleer silah 1945'de ABD tarafından Japonya'ya karşı Hiroşima ve Nagazaki şehirlerinde kullanılmış, doğrudan ve yayılan radyasyon nedeniyle sonradan yüzbinlerce insan ölmüştür. 1986'da Rusya'nın kontrolündeki Çernobil nükleer santralında yapılan bir deney sonucu meydana gelen patlamada çok kişi hayatını kaybetti ve uzun yıllar geçmesine rağmen Karadeniz sahili ve ülkemizde etkileri halen de devam etmektedir.

Dünya Silah Kontrol Birliği (ACA) raporuna göre 2019 yılı itibariyle dünyada 14.000 nükleer başlıklı silah mevcut. Bunun %90'ı Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya'da. Nükleer başlığı olan diğer ülkeler ise Çin, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore, İngiltere, Fransa ve İsrail. Türkiye'nin bu ülkeler arasında bulunmaması düşündürücüdür. ABD, Çin, Fransa, Rusya ve İngiltere aralarında imzaladıkları "Nükleer Silahsızlanma Anlaşması'na (NPT)" göre uluslararası alanda nükleer cephanelerini meşrulaştırdılar. Fakat Hindistan, İsrail ve Pakistan hiçbir zaman NPT'yi imzalamadılar. Kuzey Kore, Ocak 2003'te NPT'den çekildiğini açıkladı ve nükleer arayışlarını halen de sürdürmektedir. İran ve Libya'nın hiçbir anlaşma şartına uymaksızın gizli nükleer faaliyetlerde bulundukları bilinmektedir. Suriye'nin de aynı şekilde davrandığından şüphelenilmektedir. Gittikçe güçlenen Çin ise yeni balistik füze, seyir füzesi ve deniz tabanlı nükleer dağıtım sistemlerini geliştirme peşinde.

Günümüzde mevcut nükleer gücün sadece %5'i bir savaşta kullanılmış olsa dahi nükleer silahın ışık patlaması, sıcaklık ve basınç gibi fiziksel etkileri ilk başta on milyonlarca insanı hemen öldürebilir. Arkasından gelen radyasyonun etkisiyle 40 yıl geçse bile ekolojik dengede meydana gelen tahribat yanında insanlarda farklı kanser çeşitlerinden ölümler ve genetik bozukluklar meydana gelecektir. ABD ve Rusya arasında çıkması muhtemel bir nükleer savaş, tüm dünya olmasa bile kuzey yarım kürede yaşayan insanların %90'nının ölmesi veya sakat kalması demektir.

Nükleer silahlanma yanında hepimizi korkutan çok büyük başka tehditler de var. 21. yüzyılın başında bulaşıcı hastalıklar dünyada yaklaşık ölümlerin 1/4'üne sebep olmaktadır. Bilhassa Afrika ve Güney Asya ülkelerinde ortaya çıkan bazı ölümcül hastalıkların nedeni mikrobiyal adaptasyon, virüslerde değişim, enfeksiyonlara karşı bağışıklık sistemlerimizin direncindeki azalma ve ani iklim değişimlerinden olmaktadır. Uluslararası seyahatlerin çoğalması sebebiyle de bu tip ölümcül hastalıklar farklı kıta ülkelerinde hızla yayılmaktadır. Ne yazık ki, tıp bazen tıkanma noktasına gelmekte ve çare üretememektedir.

Bizleri olumsuz yönde etkileyen bir diğer husus da "Küresel Terörizm"dir. Günlük hayatımızda terörist hareketlerin engellenmesinin garantisinin olmadığı ve saldırıların gerçekleşme ihtimalinin çok büyük olduğu görüşü tüm dünyada kabul görmektedir. 2014 yılında ülkemiz dâhil zirve yapan terörizm, şimdilerde dünya genelinde önemli ölçüde azaldı. Küresel Terörizm Endeksi'ne (GTI) göre, terörizm hâlâ bazı coğrafi bölgelerde korkutucu bir şekilde devam etmektedir. Daha çok da El-Kaide, Boko Haram, El-Şebab ve Cihadist gibi isimlerle Müslüman ülkelerde yoğunlaşmaktadırlar. Ayrıca Orta Doğu'da ülkelerin bölünmeleri için Büyük Orta Doğu, DEAŞ, PKK ve Yüzyılın Anlaşması gibi projeler uygulanmaktadır.

Dünyamızın içinde bulunduğu ve giderek kontrol dışı gelişen tüm bu tehditler ve felaketlere karşı her ülkenin kendi geleceğini düşünmesi doğaldır. Dört taraftan kuşatılmaya çalışılan ülkemizin geleceğinin teminat altına alınması ancak birlik ve beraberlik içinde olmamızla mümkündür.

 

Yazarın Diğer Yazıları