Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sadi SOMUNCUOĞLU

"Dünya Sisteminde" deprem mi?

İnsanlık iki dünya savaşı gördü. Milyonlarca insan hayatına mal olan, şehirleri, medeniyetleri yok eden, açlığın ve sefaletin her çeşidini yaşatan eşi görülmemiş bir facia. Bu faciadan ders alan insanlık; güvenlik, istikrar ve barış içinde yaşanabilir bir dünya için çalıştı. Sonunda yeni bir dünya sisteminin kurallarını koyan ve denetleyen birçok teşkilat ve yüzlerce sözleşme ortaya çıktı. En kapsamlı ve etkili olanlarının başında, adından da anlaşılacağı gibi millet esasına dayalı bir dünya sistemi için kurulan Birleşmiş Milletler (BM-1945), NATO (1949), Avrupa Konseyi (AK-1949) Avrupa Birliği (AB-1951) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS-1950), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM-1959), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİT-1975) sayılabilir. Türkiye, bu teşkilatların tamamına üyedir. Belli konuları düzenleyen yüzlerce sözleşmenin ise sembolik sayıda olanı (Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi gibi. Bu sözleşmeleri AB üyesi bazı ülkelerde imzalamamıştır.) hariç tamamını da imzalamıştır. Devletler istedikleri sözleşmeyi imzalamakta ve imzaladıkları sözleşmelere istedikleri şerhi (itirazı) koymakta serbesttirler.

Dünya sisteminin temel kutsalları

Yukarıda adı geçen teşkilatların en büyüğü, eskisi, değerler ve kurallar bakımından hepsini kapsayanı BM'dir. Bu bakımdan dünya siteminin bütünlüğü ve uyumlu çalışması sağlanmaktadır. Dünya sistemi açısından önemli olan bir diğer husus da bu temel sözleşmelerin dayandığı iki esas şunlardır.

1- İnsan ve insan hakları, 2- Devletlerin a) Egemenliği, b) Toprak bütünlüğü, c ) Sınırlarının dokunulmazlığı, ç) İçişlerinin karışılmazlığı

Dünya sistemi milletleri, yani halkları esas aldığı ve etnisite gibi sosyal toplulukları milletin hukuki, siyasi ve sosyolojik parçası, yani milletten saydığı için hiçbir sözleşmede konu edilmemektedir. Sadece "azınlıklardan" bahsetmekte ve azınlığın belirlenmesini de ilgili devlete bırakmıştır. Sözleşme, azınlığı topluluk olarak değil, topluluğa mensup birey olarak tarif etmekte, ayrımcılık için kullanılmasını yasaklamaktadır.

Dünya Sistemi çalışıyor mu?

Sistem hiçbir zaman tam olarak işlemedi. Tabiatı icabı her devlet kendi çıkarını düşündüğü için işlemesi de mümkün değildir. Güçlü ve yetenekli devletler daima avantajlıdır. Zaten sözleşmelerdeki hukuki kriterler ve değerler bu dengesizlikleri asgariye indirmek için vardır. Meselâ BM kararları bağlayıcı değil, ama her devletin oyu birdir. Buna rağmen uzlaşma arayışlarının zemini ve kararlarının siyasi ağırlığa sahip olması açısından bir ölçüde etkili olabilmektedir. Ancak yaptırım gücü BMGK daimi 5 üyesi (ABD, İngiltere, Rusya, Fransa ve Çin)'nin, kararına bağlıdır. Bu devletlerin çıkarları uyuştuğu veya uyuşturulduğu durumlarda, bu da kolay bir iş değil, sonuç alınmaktadır. Bunun için Güvenlik Konseyi'ne pek iş düşmemektedir.

Dünya sistemi başlangıçtan günümüze kadar kan kaybederek geldi. Ancak son yıllarda, yukardaki kutsallar açısından bakılınca endişe verici, gücü gücüne yetene doğru bir seyir içinde görülüyor. Örnekler verecek olursak:

1) 1960'da Rumların ilk defa devlette görev aldığı Türk-Rum eşitliğine dayanan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin başına gelenleri hatırlamalıyız. Cumhuriyeti darbeyle yıkarak yönetime el koyan Rumlar, 1964-1974 arasında Türk katliamını başlattı. Bu yetmedi adaya gelen Yunan askerler "enosis" ikinci bir darbe yaptı. Garantör Türkiye müdahale ile, daha büyük bir katliamı önledi. Rumlar 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin sahibi konumunda, 10 yıl süren gören uzlaşmaya yanaşmadı. Türkler 1983'de Birleşmiş Milletlerin "Kendi kaderini  tayin" hakkına dayanarak bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)'ni kurdu. Türkiye'nin tanıdığı, bölgenin en huzurlu, demokratik hukuk devletine ambargo koyan emperyalistler, Cumhuriyetin tanınmasına da engel olmaktalar. Ama darbeci ve katliamcı Yunanistan'a ve Rum yönetimine her türlü desteği de vermekteler. Veriyorlar.

Soracağız dünya sisteminin kutsalları nerede kaldı.

2) Ermeniler, Rus motorize birliklerinin desteği ile 1992'de Hocalı'da soykırım yaptı. 1 milyondan fazla Azerbaycan Türk'ü kaçkın durumuna düştü. Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sini işgal etti. Bu saldırganlığı BM ve BMGK kararlarıyla tespit etti, işgalin kaldırılmasını istedi. Ama hiçbir eylem yapmadı. Azerbaycan toprakları 28 yıldır işgal altında. AGİT, sorunu çözmek üzere 1994'de Minsk Grubunu kurdu. Grubun eşbaşkanı Rusya, ABD ve Fransa oldu. Yani Ermeni terör örgütünün sorumlusu, Ermeni yalanlarına parlamentolarında aldıkları kararlarla destekleyen ve terör örgütü ASALA'nın hamileri. Son olarak Ermeni silahlı kuvvetleri 27 Eylül 2020'de Azerbaycan'a saldırıya geçti. Saldırıyı püskürtmek ve işgal altındaki topraklarını kurtarmak üzere Azerbaycan askeri kuvvetleri harekete geçti. Sivilleri, gece yarısı şehirleri füzelerle vurmaya başladı.

Emperyalistler yine Ermenistan'ın yanında yer aldı. Azerbaycan'ın açıklamalarına ambargo koydu.

Irak'tan, Suriye'den, Libya'dan, Afganistan'dan bahsetmeye gerek var mı? Emperyalistler gemi azıya almış. Yoksa dünya sisteminin sonu geliyor da, mesele emperyalistler ile Türkler ve Müslümanlar cephesine mi dönüşüyor?

 

Yazarın Diğer Yazıları