Ecevit'in Türk dünyasına ilgisi

Türkiye ve Azerbaycan kardeş. Diğer Türk ülkelerine göre en yakın Azerbaycan. Biz bir bütünüz. Azerbaycan'ın Ermenistan karşısında galibiyeti, bizim galibiyetimizdir.

Rusya'nın bütün engellemelerine, katliamına, Ermenistan'ı Azerbaycan'a karşı savaşa sokmasına rağmen Azerbaycan yine bağımsızlığını kazandı.

Bağımsızlığın ilk yıllarında Azerbaycan kadınları Türkiye kanalını seyrediyorlar. Kadınlar hayretlerini dile getiriyorlar, "Aaa!... Bunlar da bizim gibi Türkçe konuşuyor." diyorlar.  Azerbaycan'ın ünlü şairlerinden Refik Zeka Handan (1939-1999) Türkiye'ye gelmişti. Çok espriliydi. Marmara Üniversitesi'nin Sultanahmet'teki rektörlük binasında verdiği konferansta kendisinden dinlemiştim. (Konferansı verdiren üniversitenin rektörü Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız'dı. Rahmetle anıyorum.)

Artık herkes her şeyi biliyor.

Bağımsızlıktan önce Azerbaycan Türkiye'ye, Türkiye Azerbaycan'a kapalı kutuydu. Diğer Türk ülkeleri de öyle...

Süleyman Demirel başbakanlığının ilk yıllarında 1967'de Sovyetler Birliği'ne gitmiş, yanında yazar ve gazetecileri götürmüştü. Hemen bütün gazeteciler, Türk ülkelerinde gördüklerini kitaplaştırmışlardı. Şu an aklımda olanlar Şevket Rado, Mehmet Turgut (Bakan), Yılmaz Çetiner'in kitapları. Demirel, Azerbaycan'da, Sumgayit şehrinde sanayi tesislerini gezdiğinde o bilinen "Büyük zahmet büyük başarının temelidir." sözünü söylemişti.

Bir defasında Bülent Ecevit Azerbaycan'a gitmişti. Bakü'de yemekte galiba... Karşılıklı konuşmalar yapılıyor. Azerbaycan Başbakanı mı başka bir yetkili mi, kalkıyor, "Köhne Başnazir Bülent Ecevit Bey" diye söze başlıyor. Eski Sovyet ülkelerinde, yemekler nutuksuz geçmez. Tabiî bir anda Türk heyeti şaşırıyor.

"Köhne" Azerbaycan Türkçesinde "eski". Türkiye Türkçesinde de eskiyi ama bir yıpranmışlığı da ifade eder.

(Birkaç gün önce, bir Azerbaycan kanalında, Ermenistan işgalinden kurtarılan köylerin haberini verirken sevincinden gözyaşlarını tutamayan spiker hanım "kentlerin geri alındığını" söyledi. Çok insan şehirlerin kurtarıldığını zannetti. Azerbaycan Türkçesinde köye "kent" denir. Orta Asya Türkçesinde ise köyün adı "kışlak"tır. Bizdeki aklıevveller, "şehir" Arapçadan gelme, mutlaka değiştirilmesi lâzım, dediler, "kent"i dayattılar. "Kışlak" da diyebilirlerdi!) 

Ecevit'in Türk dünyasına ilgisini biliyor muydunuz? Yanında yetiştiği İsmet İnönü'nün, Stalin'in yüzünden 1944'te "Türkçüler"in üzerine gitmesi, milliyetçilerin yüreğini burkmuştu. Hâlâ acısı tazedir.

Artık şunu anlamalıyız... "Turancılık" bir mecburiyettir. Türklerle dayanışmanın, birlikte hareket etmenin adı Turancılık... Yoksa kimse sınırlarını açıp "Sen bana katıl, ben sana katılayım." demiyor. Diyemez de!

1972'de İsmet İnönü'yü devirip CHP'nin başına geçen Ecevit "Turancılığa" meyletmiş, Türk dünyasına, Sovyetler dağılırken daha ilk başlarda, büyük ilgi göstermiştir

Ecevit, Türk ülkeleriyle temas kurmak, iş birliğine gitmek istemiş, birlik üzerinde durmuştur. Ama eski alışkanlığı işte... Kendisine "Turancı", "Şovenist" gibi sıfatlar verilmesinin kaygısını da taşımış ve bizzat bunu ifade etmiştir.

Ecevit, beş defa başbakanlık yaptı. Ülkeye pek bir şey veremedi; ancak, gün görmüşlüğüyle, kültürüyle, hitabetiyle dikkatleri hep üzerine çekmiştir.

(Yalnız 12 Eylül öncesi tavrına rezerv koyuyorum. Hasımlaşmanın acısını bizzat yaşayanlardanız.)

Ecevit'in Türk dünyasına ilgisi, "ders" mahiyetinde. Yazacağız.

 

Yazarın Diğer Yazıları