Edep yâhû

Son zamanlarda toplumda yaşanan nezaketsizlik ve seviyesizlikler karşısında "edep yâhû" demekten kendimizi alamadığımız gibi bu konuda bir yazı yazma sorumluluğu da hissettik üzerimizde. İsterseniz 1908 yılında İzmir'de çıkmaya başlayan "Edep Yâhû" adlı haftalık gazetenin "mukaddime"sinden aldığımız şu pasajla başlayalım yazımıza:

"Haddini bilmeden mebus namzedi (milletvekili adayı) çıkanlara, namzetlerin (adayların) ehliyetlileri dururken, ehliyetsizlere rey veren müntehiplere (seçmenlere), her mesele bitmiş gibi yalnız tesettür-i nisvânla (kadınların örtünmesi) uğraşan ve halkı birbirine düşürmek için münafıklık eden vaizlere, (...) işleri sürüncemede bırakan mahkeme heyetlerine, memleket meselelerini bir yana bırakıp birbirine saldıran gazetelere edep yâhû denir."

Dikkat ettiyseniz 110 yıl önce tartışılan konular bugün de gündemde. Siyasetçilerin vasıfsızlığı, seçmenlerin duyarsızlığı, kadınların kılık kıyafeti, halkı kutuplaştırmaya çalışan din görevlileri, uzayıp giden mahkeme kararları ve nihayet birbirlerine karşı ağza alınmayacak hakaretlerde bulunan gazeteler ve gazeteciler... Pek de değişen bir şey yok yani.

Gerçi geriye dönüp baktığımızda o günlerden bu yana birtakım olumlu gelişmelerin de yaşanmış olduğu muhakkak. Okuma yazma oranlarımız arttı. Köprüler, kanallar, duble yollar, yüksek yüksek binalar inşa ettik. Lakin yazık ki bütün bunları "edeb"imizi ve ahlâkî değerlerimizi yitire yitire yaptık.

Eskiden hayatın her alanında edebe erkâna verilen önemi hatırlatacak söz, davranış ve işaretler vardı. Söz gelimi ilim-irfan erlerinin bir şekilde yollarının kesişeceği mektep, medrese, tekke ve zaviyelerin kapısında "edep yâhû" levhası bulunurdu ki edepli olmaya Allah adıyla bir davetti.

Diğer taraftan şairlerimiz edepli olmayı zihinlere kazıyacak o kadar güzel beyitler vücuda getirmişlerdi ki değil mektep-medrese kapılarına yazmak, altından kazılmış floresans harflerle gökyüzüne asılsa yeridir.

İnsanlar arasında hüküm süren iyilikler, güzellikler elbette kıymetlidir, fakat "edeb"in yerini hiçbir şeyin tutmayacağını ifade eden şu beyte:

"Ehl-i diller arasında aradım kıldım talep//Her hüner makbul imiş illâ edep illâ edep"

yahut Allah'ın nurundan bir taç olan "edeb"i giyenin yani "edeb"i huy edinen, hayat felsefesi haline getiren kişilerin her beladan emin olacaklarını dile getiren aşağıdaki mısralara kıymet biçmek mümkün mü?

"Edeb bir tâc imiş nûr-ı Hudâ'dan//Giy ol tâcı emîn ol her belâdan"

Bütün bunlar "edeb"in geçmişte hayatın ayrılmaz bir parçası olduğunu gösteren deliller değil midir?

Kanaatimizce, etrafta yaşanan bütün çirkinliklerin temelinde insanların edep erkândan uzaklaşmış olmaları yatmaktadır. Çünkü insanı insan yapan edep ve hayâdır. Edep ve hayâdan mahrum bir insanın diğer canlılardan ne farkı vardır?..

ACZİMİN GİRYESİ:

HAYÂ VE EDEP

Gerçi  insanlarda  aranır  hep  hasep  nesep,

Lakin sen öncelikle bak, var mı hayâ, edep?  

                                              (Li-müellifihî)  

 

Yazarın Diğer Yazıları