
Geçmişte daha sınırlı bir çevrenin ilgi alanına giren ekonomi ve ekonomi ilmi artık hemen hemen toplumun her kesiminin kendi çapında ilgilendiği bir alan haline geldi. Gözünü açar açmaz altın fiyatlarını, döviz kurlarını ve borsa endeksini gözetleyenlerin sayısı az değil. Enflasyon, devalüasyon, stagflasyon, cari açık, TEFE, TÜFE vs. gibi ekonomi terimleri artık çocukların bile bilecekleri kadar günlük hayatın içine girmiş durumda. Hal böyleyken ülke ekonomisi herkesi birinci derecede ilgilendiren konuların başında gelir oldu.
Bağımsız düşünce kuruluşu Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün geçen hafta yayınlanan araştırması da bu gerçeği somut biçimde ortaya koydu. Araştırma kapsamında seçmene sorulan, “Hangi partiye oy vereceğinizi nasıl belirliyorsunuz?” sorusunun cevabında başat faktörün ekonomi olduğu belirlendi. Seçmenler yapılacak bir seçimde öncelikli olarak ekonomiyi kimin iyi yöneteceğine bakacaklarını belirtirken lider ve partiye göre oy kullanma eğilimi ikinci ve üçüncü sıralarda kaldı.
Uzun lafın kısası vatandaş artık “önce ekonomi” diyor.

Ekonominin böyle öncelik kazandığı bir ülkede kalkınma konusu da hiç şüphesiz önemli bir mesele. Gazetemizin yazarı, Türkiye’in değerli ekonomistlerinden Prof. Dr. Esfender Korkmaz da yeni kitabı “Kalkınma Teorisi ve Politikası”nda bu konuyu masaya yatırıyor.
Ekonominin en büyük çıkmazı, çoğu iktisadi düşüncenin teori de kalması ve uygulamada geçersiz hale gelmesi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Esfender Korkmaz bu konudaki tespitlerini şöyle sıralıyor:
“Elbette teori, uygulama için de bir altyapı oluşturur. Ama özellikle gelişmiş ekonomiler ve gelişmiş piyasalar temel alınarak oluşturulmuş iktisat teorileri, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, kalkınma politikaları için çıkış yolu değildir.
Bir fizikçi veya bir kimyacının teorisini laboratuvarda test etme imkânı vardır. İktisatçının laboratuvarı insan ve sosyal hayattır. Ama insan ve sosyal hayatın çok sayıda bileşenleri vardır. İnsan psikolojisi, sosyal yapı, işletmeler, üretici ve tüketici, işçi, işveren gibi. Bu saydıklarımızın etki ve tepkileri çok farklı olduğu için aynı denklem içine sığdırmak mümkün olmuyor.
Öte yandan, teorisyenlerin bir model oluşturmaları için aynı zamanda piyasada bizzat çalışması, uygulamanın içinde olması daha önemlidir. Sözgelimi, Keynes gazetecilik ve danışmanlık yapmıştır. Nobel iktisat ödülü alanların çoğu bu şekilde ABD'de başkan danışmanlığı FED başkanlığı yapmıştır.
Çağdaş iktisatta bir diğer çıkmaz ekonomi teorisinden kaynaklanan farklı ilişkileri ortaya koyabilmek için ekonometrik model oluşturmaktır. Ne var ki, bu modellerin taşıdığı zafiyetler nedeni ile gelişmekte olan ülkelerde kalkınma ekonomisi politikaları için risklidir. Dikkatli kullanmak gerekir.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, verilerin eksik, hatalı olması ters sonuçlar verir. Zaman serilerinin durağan olmaması, yapısal kırılmalar, dış şok etkileri de yine sonuçları farklı etkiler.”
Asya Şafak Yayınları Tel:(0212) 513 79 00

Dijital çağın mermileri
Savaşlar artık çoğunlukla ekranlarda başlıyor ve bu cephede hiç silah sesi duyulmuyor. Tankların ve casusların yerini giderek algoritmalar ve satır aralarına gizlenmiş kodlar alıyor. “Siber İstihbarat Savaşları” kitabını kaleme alan Ersin Çahmutoğlu bu kodları “dijital çağın mermileri” olarak tanımlıyor. Kitap, adeta devletlerin görünmeyen savaşlarına açılan karanlık bir pencere...
Devletler çoğu zaman konvansiyonel cephelerde değil; veri merkezlerinde, sunucu odalarında ve dijital altyapılarda çarpışıyor. Ersin Çahmutoğlu, siber casusluğun en çarpıcı operasyonlarını, perde arkasındaki devletleri ve teknolojik silahları deşifre ediyor. Dijital istihbaratın nasıl bir küresel oyuna dönüştüğünü, istihbarat servislerinin ve teknoloji şirketlerinin işbirliğiyle örülen gizli ağı gözler önüne seriyor. Bugünü anlamak için geçmişe bakan Çahmutoğlu; yarını inşa etmek içinse bilinmeyenle yüzleşmeye davet ediyor. Çünkü artık düşman görünmez, savaş alanı sınırsız ve bilgi en ölümcül silahtır.
Destek Yayınları Tel:(0212) 252 22 42

İstanbul’un orta yerinde heyecan dolu bir polisiye
Polisiye sevenlerin elinden bırakmadan bir solukta okuyacağı bir kitap Erkut Deral’ın “Kötü Ölü” adlı romanı. İstanbul doğumlu Erkut Deral Eyüpsultan’a yerleşmiş bir Balkan göçmeni ailenin çocuğu. 1986’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde öğrenci iken Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular Tiyatrosu’nun amatör kolu Nöbetçi Tiyatro’da oynayan Erkut Deral ardından 1989’dan 1995’e kadar farklı aktüalite ve ekonomi dergilerinde gazetecilik yaptı. 1998 yılında Bozkırda Bin
Yıl: Karakeçililer adlı halkbilim incelemesininin ardından kaleme, 2004’te kaleme aldığı “Kötü Ölü” Deral’ın ilk romanı. İlk baskısı 2006’da yapılan romanı Ötüken Neşriyat 20 yıl sonra yeniden okurla buluşturdu:
“Hiçbir şey olmayacakmış gibi duran yağmurlu bir İstanbul gecesi, bir kadının kazmasıyla parçalanır. Betona saplanan her vuruş, geçmişle geleceğin, inançla deliliğin arasındaki çizgiyi biraz daha siler. Yankılanan sesler, sadece bir suçun değil, kadim bir uyanışın da habercisidir.
Gücü az, ama inancı büyük olanlar için kapılar açılır. Delilikle peygamberlik, masumiyetle tehdit, inançla takıntı iç içe geçerken Sayat ve Ileana, aynı karanlığın farklı ışıklarını ararlar.”
Erkut Deral’ın “Kötü Ölü”sü, yalnızca bir gerilim romanı değil; düşle gerçek, kehanetle delilik arasında gidip gelen çok katmanlı bir anlatı. İncil’den kehanetlere, İstanbul’un çamurlu sokaklarından bir tarikatın sisli salonlarına uzanan bu hikâye, “aklını yitirenin” mi yoksa “görmeyi seçenin” mi haklı olduğunu sorguluyor. Gelecek olan kim? Ve biz ondan neden korkuyoruz?
Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50