​​​​​​​Ekonomik istikrar için kilit üçlü

Ekonomik istikrarın üç kilidi var… Büyüme, yatırım, istihdam.  Yani bu üç veri iyi gidiyorsa, ekonomik istikrar sağlam demektir.

Enflasyon ekonomik istikrarın bozulmasıdır. Ancak arz-talep dengesi düzelirse enflasyonda çözülür. Büyüme toplam arzı etkiler. Fert başına büyüme, istihdam ve yatırım da toplam talebi belirler. 

Büyüme ve  istihdam yanında, gelir dağılımı da ekonominin üçüncü ayağıdır. Ne var ki  gelir dağılımı için önce geliri artırmak yani fert başına büyüme sağlamak gerekir. İşsizliği çözmek gerekir. Türkiye de fiili işsiz sayısı 6.5 milyondur. Doyurulması gereken 4 milyon Suriyeli var. Türkiye'nin  fert başına büyüme oranını en az yüzde 5 artırması, yani GSYH'nın en az yüzde 6 dolayında artması gerekir.

Bu günkü şartlarda yüzde 6 büyüme sağlamamız olası görünmüyor. Ekonomi kırılgan, ithalata bağımlı bir üretim yapısı olduğu için ve yabancı sermaye eskisi kadar girmediği için  bundan sonra  büyüme, ithalat için döviz talebini artıracak döviz talebi de kur artışını tetikleyecektir. TL'nin aşırı değer kaybetmesi -kur şoku- istikrarı bozuyor. Sorun, bu günkü iktidarın önceleri gelen bol sıcak para bolluğu serabından uyanmamış olmasıdır.

Büyüme sağlamak için hukuki ve demokratik sorunları veri olarak alırsak önce ithalata bağımlı üretim yapısını değiştirmek gerekir. Günübirlik politikalardan kurtulmak gerekir. En önemlisi kamu kaynaklarını popülist amaçlı kullanmaktan vazgeçip bu kaynakları yatırımlara yönlendirmek gerekir.

Yatırımların dış kaynaklarla finanse edilmesi, ülkenin dış borçlarını artırır. Ancak dış borçla yapılan yatırımlar, fert başına geliri ve ihracatı artıracağı için, yatırımlar kendi borcunu öder. Eğer dış borçlanma tüketimi finanse etmek için veya dış açıkları kapamak için yapılırsa istikrar bozulur; döviz sorunu ve dış borçları çevirmek sorunu ortaya çıkar. Türkiye ithalatı finanse etmek için dış borç aldı… Toplam ithalat içinde yatırım mallarının payı yüzde 13'ü geçmiyor. Bunun içinde dış ticaret açığı ve dış borç sorunu yaşıyoruz.

Eğer ekonomide ithal girdi oranının yüksek olduğu bir üretim yapısı varsa, büyüme olur fakat istihdam artışı olmaz. Söz gelimi, 2010 yılında büyüme oranı yüzde 9.15 aynı yıl işsizlik oranı yüzde 11.9 oldu. Yine 2011 yılında büyüme oranı yüzde 8.77, işsizlik oranı yüzde 9.8 oldu.

Dışa bağımlı üretim yapısı ile büyümenin sürdürülmesi mümkün olmuyor. Ekonomi kırılgan, kurlar aşırı dalgalı oluyor. Döviz talebi yüksek olduğu için kur şokları ortaya çıkıyor.

Ekonomide finans sektörü ile reel sektör arasındaki denge bozulursa, yatırım iştahı azalır. 2009 öncesi sanayiciler sanayiden kazandıklarını yeni yatırımlara değil, finansal yatırımlara yönlendirdiler.

Türkiye de bankalar kartelleşme var. Bu nedenle reel sektör kredi maliyetleri yüksektir. Fiziki yatırımlar fizibil olmuyor. Volkswagen'in yapacağı yatırıma bu nedenle 40.000 araç garantisi ve mali destek veriliyor.

Spekülatif piyasa ve spekülatif karlar nedeniyle emek-sermaye arasında olduğu gibi faktörel dengelerin bozulması da emek verimliliğinin düşmesine neden oluyor. Düşük verimlilik büyümeyi negatif etkiliyor. 

Parantez içinde söylemek gerekir ki, hükümetin konut ve bazı sektörler için kamu bankalarına düşük kredi vermesi, kamu bankalarının zarar etmesine neden oluyor, bu zararı da toplum vergileriyle karşılıyor. Yani vergi verenden konut alana hükümet kararı ile gelir transferi yapılıyor. Bu durum da sürdürülemez. Çünkü zamanla haksız rekabet oluşur ve vergiye karşı tepki doğar.

Netice olarak, kalıcı ekonomik istikrar için ekonomide büyüme, yatırım ve istihdam ayağını sağlam tutmak  gerekir.

 

Yazarın Diğer Yazıları