Ekrem İmamoğlu; "Atatürk'ün evladı" olmaya devam ederse...

Eskiden köylere mektuplar, ilçe merkezinde oturan tanınmış bir kişinin adı belirtilerek "eliyle" diye yazılırdı. Meselâ "Arslan Bulut eliyle" gibi...

23 Haziran seçiminden önce ise İmralı'da yatan terör örgütünün başı Abdullah Öcalan, seçime müdahil edilerek, "Ali Kemal Özcan eliyle" mektup gönderdi. Ancak görüşmeyi sağlayan, devlet görevlileri idi! Kısacası Öcalan'ın yazdığı mektup, "devlet eliyle" bütün HDP'li seçmenlere gönderilmiş oldu!

***

6 Mayıs'ta Twitter'da "İki gün önce bana gelen duyum, YSK'nın İstanbul seçimlerinin yeniden yapılması kararı alacağı, HDP ile Demirtaş'ın serbest bırakılması, Abdullah Öcalan'ın ev hapsine çıkarılması gibi konularda pazarlık yapıldığı, böylece HDP oylarının AKP lehine döneceği yönündeydi. Doğru çıktı." diye bir mesaj yayınlamıştım.

"Neresi doğru çıktı?" diye soranlar olmuştu. Bu, teyit edilmeye muhtaç bir duyumdu ve AKP'nin içinden geliyordu. İlk olarak seçimlerin iptal edilmesi doğru çıktı.

6 Haziran'da terör örgütünün başı Abdullah Öcalan, kendisini ziyaret eden kardeşi Mehmet Öcalan'a "Ne görüşme kanallarının tamamen açıldığını söyleyebilirim ne de kapandığını söyleyebilirim. Biraz beklemek gerek" demişti.

Bu sözler, "Öcalan ile pazarlık yapılacak" duyumunu doğruluyordu!

***

Öcalan ile pazarlık devam etti ve son günlere gelindi. AKP, İstanbul'u kaybetmenin Türkiye'yi kaybetmek olduğunu biliyor ve onun için "Kürdistan" diyor, "Lazistan" diyor, "Ekümenik patrik" diyor ve Pontus iddialarını da öne sürerek  Karadenizli olmayan seçmenler üzerinde çalışıyordu! Oysa bütün bu adımlar, her geçen gün AKP'ye kaybettiriyordu.

Nihayet, Ali Kemal Özcan'ı devlet kontrolünde Öcalan ile görüştürdüler. Özcan'ın açıkladığı mektuba göre Öcalan, yazdığı mektupla seçimlere müdahil oluyor ve tarafsız kalınmasını istiyordu. Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli bu müdahalenin analizini yapıyor, karşı tarafı, Kandil ve HDP ile işbirliği yapmakla suçluyorlardı. Avukatları ise Öcalan'ın, "demokratik anayasal ittifak" kavramını önerdiğini açıklıyordu. Yani Oslo'da ve Dolmabahçe mutabakat metnindeki gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Türk milleti temelinden çıkarılmasını öneriyordu. Bu durum, "çözüm süreci"nin yeniden başlatılmak istendiğini gösteriyordu.

***

Seçim günü ise Hürriyet ve Milliyet, seçim yasaklarını çiğneyerek, İnternet sayfalarında, "Demirtaş'tan İmralı'ya destek" manşetini kullandı. Yani seçim günü, HDP'lilere "Öcalan ne diyorsa ona göre oy verin veya tarafsız kalarak sandığa gitmeyin" diyerek propaganda yaptılar. Ali Kemal Özcan da Habertürk'te canlı yayına katılmış ve "Öcalan Kürt isyanının lideridir yerli ve millidir!" demişti. Bu iddiaya göre HDP Amerikancı oluyor, Öcalan, devletin yanında yer alıyordu!

Aslında Demirtaş için birkaç tahliye kararı da çıktı ama AKP lehine tavır alsaydı, serbest bırakılacaktı. Demirtaş, bu pazarlığa kapıyı kapatınca Abdullah Öcalan'ın ipine sarıldılar ve seçim sırasında da Demirtaş'ın Öcalan'ı desteklediğini propaganda ederek sonuç almaya çalıştılar.

Doğrusu, iki taraf da HDP oylarını almak için çaba sarf etti. Yalnız İktidar, devlet görevlilerini ve medyayı bu işe alet etti. Öcalan, devlet eliyle seçimlere müdahil duruma getirildi!

PKK'ya konum kazandırılmış oldu! Burada acı olan AKP'nin değil, devletin düşürüldüğü durumdur!

***

Sonuçta, seçimi bu defa 13 bin değil, 800 bin civarında oy farkıyla Ekrem İmamoğlu kazandı. Kazanan, halkın ferasetidir. Seçmen, iktidar partisinin Abdullah Öcalan'ın ipiyle kuyuya inmesini gördü ve karşısında "öfke dili"ni değil, "kucaklaşma dili"ni öne çıkaran genç adayı seçti. Kaybeden Binali Bey değil, kibirdir, nobranlıktır, millete saygısızlıktır.

Bu seçim bir son değil, taze bir başlangıçtır.

Ekrem İmamoğlu, küresel baskılara aldırmayıp söylediği gibi "Bir Trabzon uşağı, bir Türk  çocuğu ve Atatürk'ün evladı" olmaya devam ederse, millet sonuna kadar arkasında duracaktır.

 

Yazarın Diğer Yazıları