Eleştirenlerin anlamadığı...

CHP’nin Meclis’i toplama çağırısına karşılık, MHP’nin AKP’ye katılarak bu çağrıya olumsuz cevap vermesini eleştirdiğim için bana yönelik sitemler oluyor. Bunları elbette okuyorum ama bana yönelik olanları tek tek cevaplamaya değer bulmuyorum. Çünkü ben burada sadece MHP’nin değil, Türkiye’nin önemli bir meselesini ele alıyorum. Eleştirenlerin anlayamadığı işte bu.. Halbuki bunlardan bazılarına,   “Gazetecilik yapmak, veya bir gazetede yazmak istiyorsanız, yeterli birikime sahip olmanın dışında, belirli bir siyasi grubu değil, Türk halkını ve hatta bütün insanlığı esas almalısınız” tavsiyesinde bulunmuş idim. Kendi bilecekleri iş..

***

Mesela CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yönelik son eleştirisini, bir CHP veya MHP taraftarı gibi ele alırsanız, yanılırsınız. Burada kriter, Türk halkı için doğru olanın ne olduğudur.
CHP, Suriye, Irak ve İran sınırlarında olayların yükseldiği, terörün yüksek ivme kazandığı bir dönemde Meclis’in bu gündemle toplanmasını istiyor, AKP,  “Bunu PKK istiyor”  diye cevap veriyor, MHP de AKP’yi destekliyor..
Olay budur. İşte Kılıçdaroğlu, “MHP’nin değerli Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye sesleniyorum. Bahçeli terörle ilgili bir tespit yaptı. ’Maalesef Türk vatanı PKK kuşatması altına alınmış ve soluk alınamaz hale getirilmiştir’diye. Bu yorum, bu görüş son derece tehlikeli ve korkutucudur. Maalesef bu kadar ciddi ve tehlikeliyse bunun çözümünü Türkiye’yi bu hale getiren AKP’nin politikalarına destek vererek mi sürdüreceksiniz? Ama hiç kimse unutmasın. Dost da düşman da unutmasın. CHP’liler olduğu sürece Türk vatanı hiçbir zaman bir başka gücün kuşatması altında olmayacaktır” diyor. Tabii burada Kılıçdaroğlu’nun  “CHP’liler olduğu sürece” ifadesi partici sözü ama diğer sözleri doğru değil mi?
Kılıçdaroğlu,  “Sınırlarımızı barut fıçısına dönüştüren gelişmeler yaşanıyorken, ülkemizin iç ve dış güvenliği tehditler altındayken, provokasyona açık bir siyasal iklim soluduğumuz günlerde en son tatil yapması gereken yer TBMM’dir. En son kapılarını kapatması gereken yer TBMM’dir. Olağanüstü günler yaşandığı bugünlerde TBMM’yi kapalı tutmak halkın iradesine saygısızlıktır. Hele hele TBMM’yi toplamayı terör örgütü propagandası olarak gören zihniyeti milletin vicdanına havale ediyorum”  diyor.
Biz de milletin bir ferdi olarak vicdanımıza başvuruyoruz..
Şimdi şu sözleri parti gözlüğüyle ele alamazsınız:
“Suriye bir parçalanma noktasına gelmiştir. Yakın ve ciddi bir tehlike olarak karşımızda durmaktadır. Kendi ülkenizin değil de başka ülkelerin çıkarları üzerine dış politika inşa ederseniz kaybeden Türkiye olur. Egemen güçlerin Orta Doğu’daki taşeronluğu Türkiye’ye yakışmaz. O taşeronluk size özgüdür. Çapsız adamlarla dış politika yürütüyorsanız sağlıklı bir politika yürütemezsiniz. Eğer Orta Doğu’da dış politikayı mezhepsel bazda hedef alır ve size dayatılan çözümleri doğru kabul edip yola çıkarsanız, bir süre sonra kendinizi o bataklığın içinde bulursunuz.”

***

Milliyetçi bir parti,  “böyle buyurdu genel başkan”  denilerek, akla mantığa uymayan, kaynağı meçhul emirlerle yönetilirse, ortaya garip bir durum çıkar. Bir bakarsınız ki milliyetçiliği parti politikası olarak kabul etmiş bir parti, Türkiye’yi Türk devleti olmaktan çıkarmaya yemin etmiş iktidar partisinin kuyruğunu takılmış! Milliyetçilerin buna isyan etmesi gerekmez mi?  “Bu nasıl milliyetçilik” diye sormakta haksız mıyım?

Yazarın Diğer Yazıları