Emekli Büyükelçi Süha Umar: İdlib anlaşması Cumhuriyet tarihinin en büyük diplomasi başarısızlığıdır!

Emekli Büyükelçi Süha Umar: İdlib anlaşması Cumhuriyet tarihinin en büyük diplomasi başarısızlığıdır!
Türkiye ile Rusya arasındaki İdlib anlaşmasını değerlendiren emekli büyükelçi Süha Umar; ‘Erdoğan-Putin Moskova Mutabakatı, Cumhuriyet tarihinin en büyük diplomasi başarısızlığıdır. Çünkü Rusya ve Suriye, Türkiye’ye tüm isteklerini kabul ettirmiştir.’ dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin arasında Moskova’da yapılan İdlib ateşkes anlaşmasını Cumhuriyet gazetesine değerlendiren Emekli Büyükelçi Süha Umar; ‘Bugüne kadar söylenenlerin tam tersi olan 5 Mart, Erdoğan-Putin Moskova Mutabakatı, Cumhuriyet tarihinin en büyük diplomasi başarısızlığıdır. Çünkü bu mutabakatla Türkiye Rusya ve Suriye’nin tüm isteklerini kabul ettirmiştir. Bundan sonraki adımlar Türkiye’nin Suriye’yi en kısa zamanda terk etmesini sağlamaya yönelik olacaktır.’ dedi.

Süha Umar’ın Cumhuriyet’teki yazısı şöyle:

"Türkiye önceki güne kadar, yıllardır yapılan tüm uyarılara karşın, Suriye bataklığında boğulmak üzere idi. Türkiye, Suriye’ye, Suriye halkının daveti üzerine gitmediği gibi o halkın büyük bölümü, ülkesini işgal ettiğini düşündüğü Türkiye’ye karşı savaşıyordu. Türkiye’nin politikasının da katkısıyla bize sığınmak zorunda kalanlar da şimdi Türkiye’yi terk etmeye çalışmaktadır. Yine çocuklar ölmeye başlamış, yaptığı anlaşmalara aykırı biçimde sığınmacıları engelleme politikasını terk eden Türkiye, “insan kaçakçısı devlet” durumuna düşürülmüştür.

Türkiye, PYD/YPG/PKK’nin Türkiye’yi hedef alan saldırılarını ve Irak gibi Suriye’de de bir Kürt biriminin oluşumunu önlemek amacıyla Suriye’ye müdahale etme gereğini duymuştu. Bu haklı ve savunulabilir politikasına, destek de bulmuştu.

Türkiye’nin Suriye’de bulunmasının nedeni Adana, Soçi ve Astana Mutabakatları da değildi.

Adana mutabakatı Türkiye’ye PKK terörünü, belli kurallar ve sınırlar içinde, Suriye içinde de izleme ve önleme hakkını veriyordu. Soçi ve Astana mutabakatları ise İdlib’de konuşlanmış ve Suriye devletine karşı savaşan terör gruplarını silahsızlandırma, sınırları belirlenmiş bölgelerde ateşkes anlaşmasına uyulup uyulmadığını izleme görevini vermişti.

Birleşmiş Milletler’de tescil edilmeyen bu mutabakatlar, uluslararası anlaşma niteliğini taşımadıkları için müttefiklerimizin bizim yanımızda olmalarını gerektirecek bir hukuki dayanak oluşturmuyordu. NATO Antlaşması’nın 5. maddesi ise ancak bir müttefikin ülkesine yapılmış bir saldırıda işletilebilir. İkiz Kuleler saldırısı sonrasında işletilmesi, saldırı ABD ülkesine yapıldığı için istisna değildir.

Gerçekçi olmayan talep

Türkiye, İdlib’de Soçi ve Astana mutabakatları ile kendisine verilen bölgeyi terör örgütlerinden arındırma görevini yerine getirememişti. Suriye’nin ülkesi üzerindeki egemenlik hakkını ve yönetme yetkisini geri almasını sağlamak amacıyla Türkiye’ye verilen bu görevlerin yerine getirilmemesi, Suriye’nin egemenlik hakkına dayanarak İdlib’i terör unsurlarından temizleme girişimi için ek bir gerekçe oluşturuyordu. İdlib’de, uluslararası hukuka uygun olan bu hakkını kullanan Suriye’nin topraklarının bir bölümünden çekilmesini istemek, bu talebin başka ülkeler tarafından da desteklenmesini beklemek gerçekçi değildi.

AKP’nin Suriye politikası, ABD ile İsrail’in çıkarlarına hizmet etmiş ve Suriye’nin istikrarsızlaştırmasına, bölünmesine; PYD/PKK’nin, ABD’nin desteği ile Suriye topraklarının bir bölümünde egemen güç haline gelmesine yol açmıştır. Yine bu politika, Rusya’nın “sıcak denizlere inme” amacına ulaşmasına katkıda bulunmuş, Türkiye Rusya’yı kendi eliyle güneyine de yerleştirmiştir. Erdoğan’ın “Putin’e Suriye’de bir iki üs istiyorsanız kurun dedim” sözleri, vahim ötesi ifadelerdir.

Türkiye’nin dağıtması beklenen HTŞ terör örgütünün İdlib’in tamamına yayılması, Türkiye’nin bu örgütle birlikte hareket ettiği hatta örgüt elemanlarını Libya’ya da taşıdığı konusunda Batı’da ve Rusya’da yerleşen kanı, bizi Batı ve Rus kamuoyunun desteğinden de yoksun bırakmıştır.

Türkiye, Suriye politikası nedeniyle sorun yaratan; sık sık aşağıladığı müttefiklerini işine geldiğinde yarattığı sorunların içine çekmeye çalışan; PKK/PYD/PKK’den şikâyet ederken HTŞ, IŞİD, El Nusra gibi terör örgütleri ile işbirliği yapan; radikal İslamın önüne düşüp cihat zihniyetini canlandırmaya çalışan; ne zaman ne yapacağı kestirilemeyen; durdurulması, engel olunması gereken bir ülke olarak algılanıyordu.

Diplomatik başarısızlık

İdlib felaketinden 5 Mart’a kadar da çok daha büyük kayıplara yol açacak, Türkiye’nin ülke ve millet bütünlüğünü, devlet olarak varlığını tehlikeye sokacak girişimlere kalkışılabileceğinin işaretleri vardı. Cumhuriyet dışında en beklenmeyen basın organları bile yayınlarıyla bu yaklaşıma destek veriyorlardı.

Suriye bataklığından kurtulmanın yolu, sonu belli olmayan yeni askeri harekâtlara kalkışmak değil Rusya ile anlaşarak silahlı kuvvetlerini önce daha kuzeye çekmek, yapılabilirse burada sığınmacıların yerleştirilebileceği bir güvenli bölge tesisi için Rusya ve Suriye ile anlaşmaktı.

Bugüne kadar söylenenlerin tam tersi olan 5 Mart, Erdoğan-Putin Moskova Mutabakatı, Cumhuriyet tarihinin en büyük diplomasi başarısızlığıdır. Çünkü bu mutabakatla Türkiye:

1. Suriye Arap Cumhuriyeti’nin gerçek muhatap olduğunu kabul etmiştir.

2. Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini korumayı bir kez daha üstlenmiştir.

3. Tek taraflı bir ateşkes kabul etmiştir. Türkiye, Suriye ordusuna karşı ateşi kesmiştir ama Suriye ve Rusya, “terörist unsurlar”a karşı silahlı mücadeleyi sürdüreceklerdir. Türkiye de bu mücadelede, Suriye ve Rusya’nın yanında yer alacaktır.

4. Suriye son aylarda geri aldığı topraklarını terk etmeyecektir. Aksine M-4 karayolunun iki tarafında güvenli bölgeler oluşturulacak, üstelik bu bölgelerin güvenliğini Türk ve Rus devriyeler sağlayacaklardır. Kısacası Türkiye, Suriye’nin zaten kontrolünde olan M-5 karayoluna ek olarak M-4 yolunu da rahatça kullanabilsin diye devriye görevi yapacaktır.

Özetle Rusya ve Suriye, Türkiye’ye tüm isteklerini kabul ettirmiştir. Bundan sonraki adımlar Türkiye’nin Suriye’yi en kısa zamanda terk etmesini sağlamaya yönelik olacaktır.

Yine de olumlu düşünmeliyiz, çünkü bu diplomasi başarısızlığı Türkiye’yi Suriye bataklığında boğulmaktan kurtarabilecek, Mehmetçikler ölmeyecektir."