"En kötü hortladığında" ne olacak?

Şehitlerimiz var.

Katillerini haykıracak, hesabını soracak, son olmasını sağlayacak yüreğimiz yok.

Ne yazayım?

Allah ailelerine sabır versin.

***

AK Partili yılların en yüksek enflasyon oranının açıklandığı, 13 gün önce yüzde 20.20 hedeflendiği ilan edilen enflasyonun, 13 gün sonra yüzde 24.52 olarak açıklanmasıyla tarihi bir çuvallamanın yaşandığı; "YEP"yeni bir plansızlık, programsızlık, öngörüsüzlük destanının yazıldığı günün gecesinde en çok izlenen iki haber kanalından birinde -artık çok lazımmış yahut kimsenin umurundaymış gibi- "24 Haziran gecesi CHP'de neler yaşandığı", ötekinde ise "Acun" konuşuyor, konuşuluyordu. Aydınlandık.

Keza, -nasıl bir pişkinlikse- enflasyon haberini vermeden, enflasyon oranını telaffuz etmeden, enflasyonun Ekim'den itibaren düşeceği haberini verdi bülten ve manşetler. Değişik, sanıyorum ülkemize münhasır bir "gastecilik" örneğiydi.

Öyle yalı dairesinde filan oturmasak yahut muhtarı falan olmasak da en nihayetinde bu mahallenin; medya mahallesinin bir sakini olarak "yazılanlara inanmayın" demeye utanıyorum ama inanmayın!

Akıl var, mantık var, matematik var, bilim var, ben çok anlamam ama ekonomiden anlayanların en zırcahilin anlayacağı basitlikteki uyarıları var;

ÜFE yüzde 46.15, TÜFE ise yüzde 24.52 açıklanmışken, nasıl "enflasyonda en kötüyü geride bırakmış" olabiliriz Allah aşkına!

Üretim maliyetlerindeki artış tüketiciye yansıtıldığında ne olacak?

Bu fark önümüzdeki aylarda TÜFE'de "kabak gibi" ortaya çıktığı vakit de kuma gömmeye devam edebilecek misiniz başınızı?

"En kötü hortladı" mı diyeceksiniz; Hoca misali "en kötü doğurdu" mu?

Bu yüzsüzlük, yetecek mi sakinleştirmeye yoksulların, yoksullaşanların başkaldırışını!

***

SORU-YORUM

"Medya ile demokrasi olmaz" demiş. Neyle olur peki? KHK'yla mı? "Ben yaptım oldu"yla mı? "Garantisi benim"le mi? "İsteseniz de istemeseniz de"yle mi?

***

Rant, Allah'tan büyük müdür!

Memleketin metamorfoz hızı Schumacher'e, Hakkinen'e, Alonso'ya, Hamilton'a tur bindirir!

Çok değil daha birkaç yıl önce "camiye ayakkabılarıyla girdiler" diye yerin yerinden oynadığı ülke bu ülke değil sanki?

Delilsiz, ispatsız, şahitsiz "camide bira içtiler" iftirasıyla karpuz gibi bölünen ülke bu ülke değil…

"Deri pantolonlu, deri eldivenli, üstleri çıplak adamlar başörtülü bacımızın üstüne işediler" şeklindeki fantastik sanrı üzerine günler gecelerce konuşulan, nice meslektaşımızın kalemi kırılan, beylik laflar, tarihi ayarlar savrulan ülke başka bir gezegende değil başka bir galakside zahir!

Öyle olmalı ki;

Bu en Müslüman, en dindar, en muhafazakâr, evladını diri diri yakanlardan -sırf işin içinde din var diye- şikayetçi olmayacak kadar adanmış(!) insanlar ülkesinde, "camileri ahır yaptılar" diyerek iktidar olanlar "camileri yıkıyorlar" ve çıt yok!

Bir "ezanı yasakladılar" çarpıtmasıyla "cumhuriyet"e savaş açanlar, ezanın kalesi olan minarenin tuz buz edilmesini afiyetle hazmediyorlar!

İnsan, Türkiye'de bile hâlâ hayret edebiliyor bazı şeylere...

Ey ahali farkında mısın?

"Benim başörtülü bacım"ın üzerine TOMA sürdüler TOMA;

Tazyikli suyla püskürttüler...

Hem de niye?

Bedenini camiye kalkan ediyor diye!

Bütün cumhuriyet tarihini tarayın -hatta işgal yıllarını da- "cami cemaati" cami cemaati olalı böyle zulmü görmüş müdür bu topraklarda?

Irak'ta da oluyor; "Haçlı işgali" var.

Suriye'de de oluyor; "emperyalist tezgah" var.

Türkiye'de ne var?

Uzatmayacağım, "fail"lere iki sorum var:

Aynısını "Ce-Ha-Pe" yapsaydı ne olurdu?

"Rant" Allah'tan büyük müdür; ki, rantı kaybetme korkusu Allah korkusunu yenebildi?

Ve bir sorum da Diyanet'e:

Orada kimse var mı?

***

Baro'da aday enflasyonu

Bugüne kadarki seçimlerin "banko" galibi, rakiplerine fark atmakla kalmayıp bir de tur bindiren Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu bölündü.

Çağdaş Avukatlar Grubu bölündü.

Milliyetçi Avukatlar Grubu bölündü.

Millî Görüş'ün adayı var.

Bağımsız aday var.

Üst üste hezimete uğrayan AKP'ye yakın avukatlar kendilerini Baroda Değişim ve Gelişim Hareketi'yle maskeleyip, milliyetçi bir adayın arkasında saf tuttu; bir nevi "cumhur ittifakı" kurdu.

Dünyanın en büyük barolarından biri olan İstanbul Barosu son yılların en enteresan seçimine hazırlanıyor; bakalım bu dağınıklıktan demokrasi mi çıkacak yoksa demokrasinin tiranlığı mı kurulacak?

İstanbul Barosu'nun, kumpas yılları boyunca bedel ödemek pahasına oluşturduğu direnç noktasını göz önünde bulundurunca, sadece İstanbul'da görev yapan avukatları değil hepimizi etkileyebilir bu yarışın sonucu.

Yazarın Diğer Yazıları