Enâniyet üzerine…

Hüseyin Kâzım Kadri "Türk Lügati"nde "enâniyet"i: Benlik, hodbinlik, kibir, gurur, inat kelimeleriyle karşılar ve örnek cümle olarak da Esat Muhlis Paşa'nın şu beytini verir:

"Lâf-ı dâvâ-yı enâniyyet ne lâzım âkıla//Herkesin âlemde bin mâfevki bin mâdûnu var." (Akıllı insana enâniyet (benlik) iddiasında bulunmak yakışmaz. Herkesin binlerce astı olduğu gibi binlerce de üstü vardır.)

Esat Muhlis Paşa'nın çok güzel ifade ettiği üzere ne kadar bilgi ve tecrübe sahibi olursak olalım bizden daha bilgili ve bizden daha tecrübeli insanlar muhakkak vardır. Her şeyin en iyisini ben bilirim havasına girdiniz mi ne yapacağınız ve nerede duracağınız belli olmaz. Maazallah, işin sonu "megalomani"ye kadar varabilir.

Aslında hiç kimse durup dururken enâniyete kapılmaz. Nasıl insanı yoldan çıkaran kötü arkadaş grubu ise, bir siyasetçiyi, bir lideri de etrafındaki dalkavuklar iter enâniyet çukuruna…

Bu noktada şu anekdotu nakletmem sanırım konunun vuzuhu için faydalı olacaktır:

Rivayet ederler ki bir gün Atatürk, etrafındakilere "Söyleyin bakalım der, bu millet ben öldükten sonra hakkımda ne diyecek?" Orada bulunanların "Paşam, halk sizi 'dâhî, kurtarıcı, büyük kahraman' gibi sıfatlarla yâd edecektir" demeleri üzerine Atatürk "Hayır, bilemediniz. Halk beni, etrafını dalkavuklar sarmasaydı bu memleket için çok şey yapacaktı, diye anacaktır" der.

Atatürk bunu demiş midir, dememiş midir, onu bilmem ama bu ifadeler bir gerçeği dile getirmesi bakımından önemlidir. Bana sorarsanız bir siyasetçi, etrafındaki dalkavuklar zincirini kırabildiği ölçüde başarılıdır. Lakin kabul edelim ki bu da pek kolay bir iş değildir. Hepimiz "nefis" sahibiyiz. Övülmeyi, alkışlanmayı kim istemez!

Temsilde hata olmazsa ben kendimden örnek vereyim. Farz-ı muhal, beni siyaset üstü birisi olarak Cumhurbaşkanı seçseler, cumhurun başı olarak TEOG'un faydalı bir sistem olmadığını fark ettiğimde yapacağım ilk iş, hemen Millî Eğitim Bakanı'nı çağırıp meseleyi aktararak makul bir sürede yeni sistemi kamuoyuna açıklamasını istemek olurdu. Yanlıştan dönülmesinin getirisine ortak olmayı hiç düşünmezdim. Ama aynı "ben" bir siyasetçi, bir parti başkanı, milyonların ayakta alkışladığı bir lider olarak o koltukta oturuyor olsaydım; TEOG'un değişmesi gerektiğini, motorlu taşıtlar vergisine % 40 zam yapmanın yanlış olduğunu, cam filmi yasağının doğru olmadığını vb. söylemenin getirisini her halde ilgili makamlara bırakmazdım. Ne de olsa siyasetçiyiz, omuzumuzda milyonlarca seçmenin ağırlığı var. Halkın seçtiği cumhurun başı olmanın hakkını vermek kolay mı?

Velhasıl, büyük adam olmak zor iş vesselam… Hele bir de siyasetçiyseniz işiniz çok daha zor. Ya Vezir-i Âzam Koca Ragıp Paşa'nın dediği işi dervişliğe vereceksiniz:

(Kalmadı râbıta-i hâne vü sâmân-ı vatan//Çille-i saht-ı vezâret beni dervîş etti.) Ya Nûş-ı Revan gibi adalet güneşine sığınacaksınız, ya da enâniyet koltuğuna kurulacaksınız. Başka çıkar yol yok.

 

***

ACZİMİN GİRYESİ:

"Ö  m  ü  r,   vakti saati gelince sararıp solan bir yaprak,

Mağrur olma beyim, bir gün seni de yutar bu kara toprak."

                                                                       (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları