Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Muhiddin NALBANTOĞLU

Muhiddin NALBANTOĞLU

Enver Paşa haklı idi...

Birinci Dünya Savaşı’nın üzerinden tam 100 yıl geçti. Ama o savaşa girmemizin haklı veya haksız ve zamansız olduğu konusundaki tartışmalar da 100 yıldır sürüp gidiyor. Hemen söyleyeyim ki, bu savaşa girmemiz en haklı bir olay olmuştur. Devren bütün fikir adamları, şair ve edipleri bunu Enver Paşa’nın yerinde bir kararı olarak görürler. Süleyman Nazif gibi İttihat ve Terakki muhalifleri bile şöyle demiştir:
“Bazıları bizim bu savaşa bir emrivaki ile ve Türk halkının istekleri hilafına zorla girdiğimizi söyler. Haşa!.. Sümme haşa!.. Biz bu savaşa oynaya oynaya girdik. Çanakkale’nin daha kanları kurumamış şehitlerinin ruhları şahit olsun ki, biz yapılacak en iyi şeyi yaptık. Çünkü, savaşa katılsak da katılmasak da Batılılar bizim yeryüzünden yok edilmemiz için İttifak Devletleri’nin yenilmesini bekliyorlardı. Buna karar vermişlerdi. Enver Paşa’nın kararıyla savaşa girmemiz onların oyununu bozmuştur.”
Bazı tarihçiler ise bu savaşan bir emrivaki sonucu başlatıldığında ısrar edip sonucunda da yenilginin geldiğini anlatıyorlar. Bütün belgeler göstermektedir ki, Türkiye’nin bu savaşa katılması öyle kısa bir zaman içinde olmamıştır. Balkan Savaşı’nın bitmesinden hemen sonra başlayan ordunun ve donanmanın kuvvetlendirilmesi, ülkemizin büyük bir savaşa hazırlanması uzun bir zamana yayılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Türk orduları üç büyük bozgun yaşamıştır. Bunlar; Balkan bozgunu, Trablusgarp Savaşı bozgunu, Yemen Savaşları gibi bozgunlardır. Kısa aralıklarla yaşanan bu bozgunlar sonucunda ordumuz müthiş yıpranmıştır. Bu savaşlar, Türkiye’nin yanında müttefikleri olmadığı için yenildiğini açık seçik göstermiştir. Hal böyle olunca Enver Paşa ve ekibi Batılı ülkelerden müttefik aramaya yönelmiştir. Cemal Paşa’nın Avrupa devletleri nezdinde yaptığı sürekli girişimler ve Türk Dışişleri mensuplarının girişimleri sürerken Avrupa devletleri Türkiye’yi haritadan silmek için aralarında anlaşmışlardır. Nitekim, devrin sadrazamı Said Halim Paşa Malta sürgünü sırasında Teşkilat-ı Mahsusa lideri Eşref Kuşçubaşı’na şu açıklamada bulunur:
“Bakınız Paşa hazretleri, elimdeki şu kitap İngilizlerin Mavi Kitabıdır. Bu kitap gösteriyor ki, Enver Paşa yapılacak en iyi şeyi yapmıştır. Biliyorsunuz, Türkiye’nin Karadeniz olayından sonra savaşa girmesinin akabinde ben Sadaretten istifa etmiştim. Enver Paşa derhal makama geldi. Ve bana dedi ki: Paşam, ben idamıma razıyım. Ancak elimizde Müttefiklerin bize karşı Ruslar, İngilizler ve Fransızlarla yaptıkları gizli antlaşmalar var. Eğer biz zamanında hazırlıklarımızı tamamlayarak seferber hale gelmez isek, savaşa onların istediği zamanda katılacağız ve mezbahaya sürülen koyunlar gibi yok edileceğiz...
Enver Paşa’nın bu izahı üzerine istifadan vazgeçtim. Şimdi bu Mavi Kitap da gösteriyor ki, Enver Paşa haklı idi... Eğer biz bu savaşa girmeseydik ve milli uyanışı gerçekleştiremeseydik şu anlarda Anadolu  bozkırlarında savaşan ordumuz da bu mücadele ruhunu bulamayacaktı.”
Milli uyanış sonrasında başlayan Milli Mücadele günlerini milli tarih şuuruna sahip büyük şairimiz Mehmet Akif şu mısralarla anlatmıştır:
“İşit de ağla, fakat biz ne mazhariyetsiz,
Ne bahtı kara bir milletmişiz ki dünyada
Şu beyni kurtaralım, der koşarken imdada
Beş-altı pençe bir olmuş boğazlamakta bizi
Silindi gitti hilalin şu anda belki izi,
Zavallı Marmara’nın şerha şerha bağrından
Bir İngiliz bezidir, belki şimdi dalgalanan...”
Bu konular çok derindir... Açık ve gizli bütün kaynaklar tartışılarak araştırılmalıdır. Öyle kısa sürede, sathi ve üstünkörü, düşünülmeden verilecek hükümler hep yanlıştır. Kaydettiğimiz gibi, bu savaşa girme konusu çok uzun zamanda hazırlanılmış ve bütün ihtimaller düşünülüp değerlendirildikten sonra karar verilmiştir.
Siyasi tarihte bir kaide vardır:
Hiç bir zaman asıl maksatla bahaneler birbirine karıştırılmamalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları