Erdoğan Bayraktar’dan sonra Muammer Güler de konuştu

Erdoğan Bayraktar’dan sonra Muammer Güler de konuştu
Çevre ve Şehircilik eski Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın ardından şimdi de Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler 17-25 olaylarına yönelik açıklamalarda bulundu.

Gazeteci Emin Çölaşan, 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarında sık sık adı geçen Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler''in gönderdiği mektubu bugünkü köşesine taşıdı.

Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar''ın 17-25 Aralık olayları sonrası ortaya çıkan ses kayıtlarıyla ilgili söylemleri gündeme bomba gibi düşerken yıllar sonra bu konu tekrar konuşulmaya başlandı.

Gazeteci Altan Sancar, Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ile yaptığı röportajda Bayraktar''ın “Devletin düzelmesi için hakikaten, Allah’tan korkan, vatanını ve milletini seven, üretim yapan, katma değeri yüksek mal üreten insanların bir yerlere gelmesi lazım. Benim şimdi tuzum kuru. Özel sektördeyim. Beni şimdi attılar. ‘Reis’, sayın cumhurbaşkanım beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı. Dosyam var, dosyada ne varsa kabul ediyorum, benim suçum. Telefondaki konuşmalar bana aittir, tapeler bana aittir, renkli çekilen kameralar, teknik takiptekilerin hepsi bana aittir.” şeklindeki sözlerini yazısında aktarırken söz konusu açıklamalar gündeme bomba gibi düştü.

Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar''ın ardından Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler de gazeteci Emin Çölaşan’a bir yazı göndererek 17-25 olaylarına ilişkin iddialara cevap verdi.

Çölaşan “Muammer Güler’in açıklaması” başlıklı yazısında Muammmer Güler’in eylül ayının başında kendisiyle ilgili yazdığı “Esrarengiz Bay M.G. şimdi konuşur mu!” yazısına cevaben bir mektup gönderdiğini ifade ederken “Muammer Güler''den gelen yazılı açıklamayı bilginize sunuyorum. Önce onu okuyalım.” satırlarıyla gelen mektubu birebir yayınladı.

Güler söz konusu mektubunda şu ifadeleri kullanmış

“Sayın Emin Çölaşan, Sözcü Gazetesinin 01.09.2021 tarihinde yayımlanan nüshasında şahsım hakkında tarafınızdan kaleme alınan köşe yazınıza cevabımdır.

Öncelikle, korunması gereken ekonomik ve finansal kişisel veriler kapsamında değerlendirdiğimiz, gerçek ve güncelliğini yitirmiş söz konusu olayı köşenizde tekrar tekrar gündeme getirmenizden duyduğum üzüntüyü takdirlerinize sunmak isterim.

Hakkımda olumsuz algıya sebebiyet vermemek için işbu yazıyı kaleme alma zorunluluğu doğmuştur.

Yazınızda belirttiğiniz Halk Bankasının ilgili şubesinde, sahte imzalar ve düzmece belgelerle bazı müşterilerin hesaplarının boşatıldığının duyulması üzerine, banka müfettişlerince yapılan inceleme sonucunda birçok banka müşterileri ile birlikte şahsıma ve hepsi reşit ve şahsi gelirleri olan aile fertlerine ait beş ayrı vadeli hesapta bulunan meblağın da banka yetkilileri tarafından usulsüz olarak çekilerek zimmetlerine geçirildiğinin tespit edilmesi nedeniyle bankaca suç duyurusunda bulunulmuş, ilgisi bulunan banka çalışanları hakkında Bankacılık Yasasına aykırılıktan (bankacılık zimmeti suçundan) kamu davası açılmıştır.

Gerek banka müfettişlerince düzenlenen soruşturma raporunda, gerekse C. Başsavcılığına gönderilen evraklarda M.G. Rumuzun dışında ad ve soyadım açıkça belirtilmiştir.

Söz konusu şahsıma ait miktar, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasasında öngörülen ilkeler doğrultusunda Mal Bildirimine konu yapılmış, ilgili komisyonlarca da uygunluğu tespit edilmiştir.

Müfettiş incelemesi sürecinde, banka kayıtları ve mudiler tarafından sunulan hesap cüzdanları, bilgi ve belgeler değerlendirilerek, sizin ifadenizle sahte imzalar ve düzmece belgelerle hesaplarının boşatıldığı tespit edilen tüm banka müşterilerinin, bu bağlamda da benim ve aile fertlerinin paraları banka tarafından hesap sahiplerine ödenmiştir.

Bu konuda ne şahsıma ne de yakınlarıma asla ayrıcalık tanınmamıştır.

Bankacılık Yasasında düzenlenen “Bankacılık zimmeti”, 5411 sayılı Bankacılık Yasasında düzenlenmiş olup, oldukça ağır yaptırım içermektedir.

Soruşturması ve kovuşturması re''sen yürütülen söz konusu davaya ilişkin olarak, mahkemece tarafıma çağrı kağıdı çıkarılmadığı gibi, uygulamada bu tür kamu davalarına katılmanın şahsi hak yönünden bir yarar sağlamadığı da bilinen bir gerçektir.

Bilgilerinize sunulur. Saygılarımla.

Muammer Güler.”

Muammer Güler’in bu satırlarını okuyucularıyla paylaşan Çölaşan  “Son yazım için de yukarıda aynen okuduğunuz yazılı açıklamayı gönderdi ve yıllar sonra ilk kez kendini bu yolla savunmak zorunda kaldı!.. Takdir sizindir.   Şimdi bu konuda yeni bir takım işlemler başlatılması gerekir de, günümüzün AKP Türkiye''sinde bunu düşünmek bile tatlı bir hayaldir. 17-25 Aralık 2013 rüşvet ve yolsuzluk dosyalarını raflardan indirmek, tozlu dosyaların arasından çekip almak ve yeniden incelenmesini başlatmak… İktidar karar versin, savcılar hadiseyi ve belgeleri yeniden incelesin… Sanıkların ifadeleri alınsın… Gerekirse Meclis Komisyonu yeniden kurulsun ve onlar da olayı dört dörtlük incelesin. Her şey ortada…

Temel soru şudur: Bu dört kişi rüşvet aldı mı, yolsuzluk yaptı mı? Eğer öyleyse hesabı sorulsun. Almadılar ve herhangi bir yolsuzluk yapmadılarsa aklansınlar, karşımıza açık alınla çıksınlar.” diyerek yazısını bitirdi.

İlgili Haberler