Erdoğan interaktif lider mi?

2001 yılında Bilkent Oteli Konferans Salonu'nda AKP'nin 74 kurucu üyesi ve partiyi destekleyen bağımsız milletvekilleri huzurunda okunan programda partinin kuruluş ayarlarını oluşturan ilkelerden bahsetmiştim.

O gün ile bugünü mukayese etmek açısından şu ilkeyi AKP'lilere de Recep Tayyip Erdoğan'a da vatandaşlara da anımsatayım…

"Adalet ve Kalkınma Partisi liderliğin bilincinde olan, ancak, partiyi liderlik sultasına dönüştürmeyen bir yapı ile siyasi hayata ''merhaba'' diyor. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin lideri demokrat ve interaktiftir. Katılımı ve kolektif karar almayı benimser. Açık, inanılır, tutarlı ve ilkelidir."

O gün toplantıda herkes ayağa kalkarak bu önemli ilkeyi dakikalarca alkışladı.

O gün açıklanan bu paragraftaki her bir tanımı tek tek ele alıp 17 yıl sonra bugün AKP liderinin durumunu değerlendirsek nasıl olur?

- "… Partiyi liderlik sultasına dönüştürmeyen bir yapı…" var mı?

Not: Sulta: otorite, hegemonya, dikta gibi anlamları olan bir kelimedir.

AKP'de Erdoğan'ın otoritesi, hegemonyası ya da diktası var mı?

Kendisi de kabul edecektir ki hem de maksimum seviyede var…

Devam edelim…

- "… Lideri demokrat ve interaktiftir. Katılımı ve kolektif karar almayı benimser. Açık, inanılır, tutarlı ve ilkelidir."

Bugün Temel fıkrası gibi kaldı bu tanımlamalar değil mi?

"İnteraktif gazetecilik" yapayım dedim ve yukarıdaki paragrafı AKP'yi ve Erdoğan'ın çok yakından tanıyan Doç. Dr. Selçuk Özdağ'a ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu'na gönderip sordum.

- AKP'nin kuruluş toplantısında gururla açıklanan ve ayakta alkışlanan bu lider tanımını bugün nasıl yorumlarsınız?

İlk yanıt Özdağ'dan şöyle geldi:

"Parlamenter sistemden vazgeçmek doğru değildi. Yerine gelen sistem başkanlık sistemi değil. Her şeyi bir kişinin nefsinde toplayan bir sistem.

- Denetlenemeyen her güç zamanla yozlaşır, hukuku hiçe saymaya başlar. AYM ve bazı mahkeme kararlarına gösterilen tepkiyi hatırlayın. Vatandaşın desteği ülke yönetmek içindir, yasaları hiçe saymak için değil.

- Kullanılan siyaset dili çok kırıcı, aşağılayan, tahkir eden bir dil oldu.

- Eskiden AK Parti kadrosunun birbirine bağlılığı vefası övülürdü. Güç tek elde toplanınca ne vefa ne dostluk kaldı. Birçok kurucu refüze edilerek uzaklaştırıldı.

- Kibir, politik dilin en belirgin özelliği haline geldi. 'Bu trenden inen bir daha binemez' ne demek? Altı üstü bir parti. Allah bile kulunun tövbesini kabul ederken bu 'biz affetmeyiz' tavrını doğru bulmak mümkün mü?

- İslam dini ile çok oynandı. Siyasi ikbal uğruna İslam araçsallaştırıldı. Müminliğin, kafirliğin ölçüsü Allah'a ve Resulüne inanmak değil, bir partiye oy verme derecesine indirildi.

- Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra damadını bakan atamak doğru değildi.

- FETÖ davalarında suçlu masum, örgüt - cemaat ayırımı yapılmadı. Darbenin üzerine hukukla değil kin, nefret ve intikam duyguları ile gidildi. Muhalefet eden herkes aynı torbaya dolduruldu. Sözcü, Cumhuriyet, Yeniçağ gazetelerinin ve ülkücü 'Habererk' sitesinin yazarları ve mensupları FETÖ'cü müydü?

- Vatandaş 'ucu bana da dokunur mu?' diye korkmaya başladı.

- Suriye politikası ilk günden itibaren yanlıştı. O kadar çok maliyet ödendi ki daha ne kadar ödeneceğini kimse kestiremiyor.

- Vatandaş sıkıntı içinde yüzerken saray üstüne saray yapmak doğru bir tavır değildi.

Bülent Kuşoğlu'ndan da şu yanıt geldi:

"İnteraktif liderlik 2 şekilde olur; 1 - Halk ve sivil toplumla, 2 - Anayasal kurumlarla.

Erdoğan liderliğinde halk ve sivil toplum edilgendir. Kolay bükülmektedir. Karşı çıkanlar tasfiye edilmektedir.

Erdoğan, parti içindeki rahatsızlıkları dile getirip yeni parti kurma çabasında olan dava arkadaşlarını çok ağır şekilde 'ihanet' ile suçlamaktadır.

Erdoğan kendi atadığı genel başkan ve başbakan Ahmet Davutoğlu'nun seçim kazanmasını hazmedemeyerek görevden azletti.

Halkın oy verdiği Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlarını azletti.

Demokratik parlamenter rejim yerine tek adam rejimi ile sadece parti sultasını değil, devlet yönetmede de sulta oluşturdu.

Anayasal kurumlarda aynı şekilde ya devreden çıkarılmış veya edilgen hale getirilmişlerdir. Çok kurum adı sayılabilir ama Dışişleri Bakanlığı ve Anayasa Mahkemesini iki çarpıcı örnektir…

Türkiye Cumhuriyeti'ni yöneten kişinin milletten 'biz bu işi çok iyi yapacağız' diye icazet alıp milletten koparak saraylarda yaşayıp milletin sorunlarına çözüm bulmaması gerçeği ortadadır.

Dolayısıyla interaktif bir tavır kesinlikle yoktur."

Kimi yazarlar ve siyasetçiler derler ki, "AKP kuruluş ayarlarına dönmeli…"

Erdoğan ve AKP o günlere döner mi?

Güldürmeyin beni…

 

Yazarın Diğer Yazıları