Erdoğan, kime hayat hakkı tanımayacak?

Tayyip Erdoğan, "önümüzdeki günlerde" kendisine ve Türkiye'ye yönelik ciddi saldırılar bekliyor. Bunun işaret fişeği olarak da Londra'da ışıklı reklâm gösterisinde hedef alınmasını görüyor.

Erdoğan, konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:

"İngiltere'de bir ışıklı reklamla benim akademisyenleri öldürdüğümden bahsediyorlar... Neredeyse bu akademisyen, hiç böyle bir şeyi ben kendim bile görmedim, duymadım bilmiyorum ama dünya zalim hainlerle dolu. Biz de diyoruz ki evet ne söyleyeceğimizi biliyorsunuz; zalimler için yaşasın cehennem."

***

Gerçekten de Londra gibi dünyanın parası ve altınının yönlendirildiği bir şehirde Türkiye Cumhurbaşkanı'nın kişisel olarak hedef alınması, daha büyük hazırlıkların işareti olabilir. Zaten Amerika'da da Tayyip Erdoğan aleyhinde fakat ABD'nin IŞİD örgütü üzerinden işlediği suçları Türkiye'ye yıkan bir mantıkla açıklamalar yapılıyor. Amerikan askerleri adına yayın yapan bir Twitter hesabından, Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna IŞİD'i yerleştirmek istediği gibi garip bir iddia sürekli gündemde tutulmaya çalışılıyor.

Türkiye, Suriye ve Venezuela'da ABD politikalarına aykırı davranmak zorunda. Fırat'ın doğusunda bir Amerikan devletçiğine izin vermek, Türkiye'ye ihanet olur! Venezuela ise altınlarını Türkiye'ye emanet etmiş bir ülkedir. Türkiye emanete ihanet edemez!

ABD, Türkiye'yi bu çizgiden koparmaya çalışıyor. Bunun için de gayriresmî yollardan şantaj yapıyor, resmî ağızdan da "ekonominizi mahvederim" diye tehdit ediyor.

***

Türkiye böyle bir psikolojik saldırı ile karşı karşıya iken Cumhurbaşkanı'ndan ne beklenir?

İçeride bütün siyasi ve sosyal farklılıkları bir kenara bırakarak, hatta Cumhur İttifakı, Millet İttifakı gibi kamplaşmaları da aşarak, siyasi parti genel başkanlarını toplamak, beklenen saldırının, sadece kendisini değil Türkiye'yi güç durumda bırakmaya yönelik olduğunu anlatıp birlik içinde hareket etmelerini istemek...

Cumhurbaşkanı birlik çağrısı yaparsa, hiçbir siyasi parti genel başkanı buna "hayır" demez, diyemez. Bu da Türkiye'yi saldırılar karşısında güçlü kılar.

Erdoğan ise bakın ne diyor:

" 'Cumhuriyet'le beraber kurulduk' diyenler yerlerde sürünüyor. 'Atatürk'ün partisiyiz', diyenler yerlerde sürünüyor çünkü onlar Atatürk'ü istismardan başka bugüne kadar bir şey yapmadılar. Zaten sağ olsa önce bunları hesaba çeker. Son dönemde Gazi Mustafa Kemal, andımız, Suriye, ekonomi ve mülteciler gibi hassas başlıklar üzerinden alevlendirilmek istenen gerilimler, önümüzdeki günlerde bizleri nelerin, hangi tür sınamaların beklediğinin işaretleridir. Bizim huzurumuza, refahımıza kastedenlere hayat hakkı tanımayacağız, içeride ve dışarıda."

Erdoğan, Atatürk, andımız, Suriye, ekonomi ve mülteciler üzerinden gerilimler çıkarılacağını öngörüyor! İyi de bu beş konuda da hatalı politikalar devam ediyor! Bu politikalara karşı çıkanlar da huzura, refaha kastetmekle suçlanıyor! Erdoğan, "Bunlara hayat hakkı tanımayacağız" demekle de bundan sonra hangi yollara başvurabileceğinin sinyallerini vermiş oluyor.

Oysa bunlara hiç gerek yok! Tansiyonu düşürmek elindeyken, yükseltmek, bu saatten sonra kendisine de Türkiye'ye de hiçbir siyasi yarar sağlamayacaktır.

Bir de hâlâ Kâzım Karabekir Paşa'yı anarken bile, Kurtuluş Savaşı ile 15 Temmuz'u bir tutmayı artık kimse kabul etmiyor.

Kâzım Karabekir'in torunlarından Ferhan Ayasbeyoğlu'nun, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'a, "Böyle bir konuşma yapılması benim kanıma dokunuyor" demesi ve toplantıyı terk etmesi de bunun göstergesidir.

Şükrü Server Aya neden tek kişilik ordu idi?

Şükrü Server Aya, telefonla aradığımda "Ömrümün son günlerindeyim. Son yirmi yılda vatandaş olarak edindiğim çok acı tecrübe bütün kurum, şahıs veya makamların Ermeni soykırımı palavrasına el atmaktan kaçtığı ve biraz öğrenmek ve inkâr edilmez belgeleri görmek yerine içleri boş şöhretlerin kulaktan dolma sözlerine sığınmaları olmuştur." demişti.

Onun verdiği bilgilerle birkaç makale yazdığımda da Amerikalı yazar Justin McCarthy, yakın dostları, Cengiz Özakıncı ve Türker Ertürk, Oğuz Çetinoğlu gibi birkaç yazar dışında kimse konuyla ilgilenmemişti! Şimdi "Türkiye tek kişilik bir ordusunu kaybetti" diyoruz... Aslında bu tanımlama bile nasıl bir ayıp içinde olduğumuzun göstergesidir. Şükrü Server Aya'yı yalnız bıraktığımızın ifadesidir bu tanım!

Allah rahmet eylesin.

Yazarın Diğer Yazıları