Erdoğan ve Bahçeli'nin kurduğu parti devleti…

2002 yılında milletvekili lojmanlarını satıp Başbakanı ile bakanları ile halkın arasında siyaset yapan AKP'liler nerede? Aydınlıkevler semtinde mütevazı Ankara evinde oturan ve "Milletin adamı" dedikleri Recep Tayyip Erdoğan nerede?

"Demokratik Parlamenter Rejim Türkiye'nin sorunlarını çözemiyor, ağır kalıyor" dedikleri yasama, yürütme ve yargı arasındaki, "kuvvetler ayrılığı" prensibine sadık Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin denetimindeki Başbakan ve Bakanlar Kurulu nerede?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Rejimi ile yasama, yürütme ve yargının "tek adam" yönetimine bağlanması ile partili cumhurbaşkanı ile Türkiye Cumhuriyeti Parti Devleti haline dönüştürüldü.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu Twitter hesabından şu analizi yaptı:

"Kimse devletin valisine hakaret edemez. Doğru ama kimse millete de hakaret edemez. Millet devletine ne kadar saygı göstermek zorundaysa aynı şekilde devlette millete saygı göstermek zorundadır. Hele Millet iradesi yok sayılarak devlet kararıyla seçim tekrarları asla yapılmamalı."

Kuşoğlu'nun nezaketten, "devlet kararıyla" dediği karar AKP'nin 7 Yandaş YSK üyesi ile aldığı parti devletinin kararıdır.

İstanbullular mazbatası Yandaş Seçim Kurulu tarafından el konulan Ekrem İmamoğlu'na hakkını teslim etmek için sandık başına gidecekler.

Milletin iradesine mi destek verecekler yoksa partili devletin YSK'ya aldırdığı kanun ve içtihat dışı kararına mı destek verecekler?

Daha açık sorayım;

Millet iradesine sahip çıkacak mı?

Partili Devletinin iradesine itaat mi edecek?

Değerli okurlarım, tarihi bir anımsatma yapayım.

1946'da çok partili rejime olanak sağlayan tek partili dönemin CHP'si seçimde 396 milletvekili kazandı.

Demokrat Parti 1950 seçimlerine şu muhteşem sloganlar ile girdi:

- Yeter Söz Milletindir

- Valilerin kapıları millete açık olacak. Kapalı vali kapılarını tekme ile açıp gireceksiniz

CHP'nin o güne kadar olan parti devletine en önemli demokratik tepkidir ki Demokrat Parti'ye 408 milletvekili kazandırdı. CHP ise sadece 69 milletvekili çıkarabildi…

Sözün özü şudur.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.

AKP'nin partili valileri milletin seçtiği siyasilere bırakın VIP'in kapısını kapatmayı onları VIP'in kapısında karşılamalı ve uğurlamalıdır.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın tehditleri de sürüyor.

Mansur Yavaş'ı tehdit etti, Yavaş farklı kazandı.

Şimdi de İmamoğlu'nu tehdit ediyor ki 23 Haziran'da o da kazanacak.

O gün Erdoğan şöyle diyor:

"Ordu Valisine it değil basit dedim diyor... Seçimden sonra da bunun hesabını vereceksin. Dur bakalım bitmedi iş; vereceksin…"

Bir zamanlar, "Milletin Adamı" denilen Erdoğan milletin seçtiği Başkan'ları açıkça tehdit ediyor. Onlara başkanlık yaptırmayacağını açıkça ifade ediyor.

Bu sözlerini duayen hukukçu Avukat Ömer Gören'e sordum.

Anayasanın merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin ilişkisini 123, 126 ve 127. Maddelerde hükme bağladığını vurgulayan Gören, Cumhurbaşkanı ile Belediye Başkanlarının millet tarafından seçilmesi ikilemine dikkat çekti.

Gören Anayasanın 127. Maddesini, "Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir" diye hatırlattı.

Ve şu önemli soruları gündeme getirdi:

"Günün en büyük potansiyel tartışması budur ve mahalli idare yönetimleri ile merkezi idare yönetimleri arasındaki uyum nasıl sağlanacaktır, ortaya çıkabilecek sorunlar nasıl çözülecektir?

İşte, mahalli idarelerdeki yönetim şekli, tercihleri ve uygulamaları bir siyasi irade olarak, merkezi idare ile çatıştığında ne olacaktır"

Anayasa Mahkemesinin (AYM) idari vesayet yerel halkın menfaatlerinin bir güvencesi olduğunu (AYM. 22.06.1988 Esas:1987/18 Karar: 1988/23) ve bu yetkinin kullanılmasının yasa koyucunun takdirinde olmadığını ve kullanılması zorunlu bir yetki olduğunu ve zayıflatılmasının Anayasaya aykırı olduğu içtihadında bulunduğunu (AYM. 18.01.2007, Esas: 2005/32 Karar: 2007/3) anımsatan Gören şu değerlendirmeyi yaptı:

"Görüldüğü gibi, hukuki alt yapısı hazır ve içtihatlara dayalı idari vesayet silahı, merkezi idarenin elinde ateşe hazır halde durmaktadır."

İşte bu Anayasa içtihadı Erdoğan'ın CHP'li belediye başkanları için gerek yetkilerinin azaltılması niyetine gerekse görevden alınmaları tehdidine karşı en önemli güvencedir.

Erdoğan bu vesayet silahını ateşlerse bilsin ki metal yorgunu AKP'yi de vurur ve iktidardan düşürür.

 

Yazarın Diğer Yazıları