Erdoğan'ın gönlü ve kulağı açıksa bir sözüm var!

Yükseköğretim Akademik Yıl Açılış Töreni'nde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Eğitim, öğretim konusunda söyleyecek sözü olan herkese gönlümüz ve kulağımız açıktır" dedi.

Benim söyleyecek sözüm var. Herhalde Erdoğan'ın gönlü ve kulağı bu söze de açık olur.

Meselâ Erdoğan, "Nerede olursa olsun ilmi aramayı emreden bir medeniyetin mensupları olarak ancak bu şekilde hedeflerimize ulaşabileceğimize inanıyorum" diyor.

İyi ama esas olan, hep bir yerlerden ilim aramak değil, ilim yapmak, bilimsel bilgi üretmektir, değil mi? Farz olan da budur. Yoksa Çin'den, ABD'den, İngiltere'den, Almanya'dan veya Rusya'dan bilimsel bilgi veya teknoloji ürünleri alarak medeniyet kuramazsınız.

***

Türkler, geçmişteki medeniyetleri, hep oradan buradan bilgi alarak kurmadı, asıl bilgiyi kendisi üretti. Ne zaman ki bilimsel bilgi üretmekten vazgeçti, o andan itibaren medeniyet yarışında geri kaldı ve sonuçta Anadolu'dan atılmak gibi bir tehditle karşı karşıya kaldı…

Orhan Dündar'a göre, Türklerin kozmoloji anlayışı, "dünyevi"dir. Batı'nın kozmoloji anlayışı ise dünyanın reddine dayanır, hatta dünyayı "şeytan sitesi" olarak görür. Avrupa'da yüzyıllarca din savaşları yapılmasının ve milyonlarca insanın şeytan diye katledilmesinin, engizisyon mahkemeleri kurulmasının sebebi bu anlayıştır.

Attila, Roma'ya boyun eğdirince ve Avarlar da geçici olarak Avrupa'da bir hâkimiyet kurunca, kendilerini sorgulamaya başlayan Avrupalı düşünürlerin beyinlerindeki surlar, ancak Fatih'in toplarının çökerttiği İstanbul surları ile birlikte yıkıldı ve Luther ile Kalvin ortaya çıktı. Bu iki düşünür, şeytan yerine Türkleri koyuyor ama Türklerin kozmolojisini taklit ederek, bu dünyada var olunabileceğini görerek, ona göre düşünceler geliştiriyordu. Kalvintürk sözü buradan çıkmıştı. Nitekim yeni medeniyeti de bu uyanış ile kurabildiler.

Türklerin 16'ncı asır sonrasında geri kalmasının sebebi ise kendi sistemlerinden vazgeçerek, Batı'nın terk etmeye başladığı Hermesçiliğe yönelmeleridir. Atatürk bu durumu tespit ederek yeniden Türk aklını egemen kılmaya çalıştı. Bu akıl, Hunlar, Batı Hunları ve Göktürkler'den sonra İslamiyet içinde de İmam-ı azam Ebu Hanife'nin başlattığı, İmam Maturidi'nin bilgi teorisini kurduğu, İbni Sinalar, Farabiler, Nasireddin Tusiler, Uluğ Beyler yetiştiren bir medeniyetin temeliydi.

Atatürk'ün ölümünden hemen sonra İsmet Paşa, eski Yunan klasiklerini Türk eğitiminin temel taşı haline getirdi! Eski Yunan'ın temeli ise Hermesçiliktir. Bugüne gelindiğinde, Batı Türkiye'de gizli Hermesçiliğin her alana hâkim olduğunu görüyoruz. Hermesçilik, insan tanrıcılıktır, insana tapmaktır. Bugün insanlarımızın bir kısmının Tanrı'ya değil, şeyhlere, pirlere, cemaat önderlerine hatta siyasi liderlere tapmasının ve onların her dediğini yapmasının asıl sebebi budur.

Yoksa Atatürk'ün öldüğü gün göbek atan eğitimcileri ödüllendirerek varacağınız yer bellidir.

***

O halde ne yapmak gerekir? Fatih Sultan Mehmet, İstanbul surlarını yıkan topların çizimini bizzat kendisi yapmıştı. Yani çağını aşan iyi bir mühendisti. Bugün Cumhurbaşkanı'ndan hava savunma sistemlerinin, savaş uçaklarının çizimini yapmasını istemiyorum elbette. Kaldı ki bu işlerin bir kısmını damadı Selçuk Bayraktar hakkıyla yapmaya, yaptırmaya başladı.

Söylemek istediğim şu ki üniversiteler, eğitim sistemi, sadece bilgi arayan değil bilgi üreten bir niteliğe kavuşturulmalıdır.

Gerçi Erdoğan da "Almanya'da yükseköğrenim çağındaki öğrenci sayısı 3 milyondur, bizde 8 milyon. Almanya'nın nüfusu bizim nüfusumuzla hemen hemen aynı. Sayın Şansölye bunu öğrenince 'Ben bunu bilmiyordum' dedi. Nitelik noktasında aşmamız gereken şüphesiz ki bir mesafe var. Bu millet bunu da başarır." dedi.

Elbette başarır ama yöneticileri, bilimsel zihniyete sahip olursa…

 

Yazarın Diğer Yazıları