Erdoğan’ın “mevcut rejim” yaklaşımı!

Tayyip Erdoğan, “Türkiye, mevcut rejimiyle, demokrasi tecrübesiyle, bugün ulaştığı ileri demokratik standartlarla, değişimi yöneten iradesiyle, İslâm ile demokrasinin yan yana olabileceğini tüm dünyaya başarılı şekilde göstermiştir”  dedi.
Erdoğan, sermayenin küreselleşmesinden ve bununla paralel diğer değişimlerden bahsettikten sonra “Takdir edersiniz ki değişim olumlu yönde olabileceği gibi, olumsuz yönde de seyredebilir. İşte onun için lider, değişime hükmedebilen, değişimi kontrol edebilen, değişime istikamet çizen kişidir. Lider, aynı zamanda, değişen, değişime ayak uyduran kişidir. Her lider, değişimin önünde durulmayacağını, değişime set çekilemeyeceğini görmek durumundadır” tespitlerinde bulundu.
Erdoğan bu konuda son olarak “Zaman zaman, bazı kasıtlı ve art niyetli kampanyalarla, Türkiye’deki değişim hareketine, reform mücadelesine gölge düşürülmek istendiğine şahit oluyoruz” dedi.

***

Peki ya Türkiye’deki değişim olumsuz yönde cereyan ediyorsa, “değişim hareketi” ve “reform” diye sunulan icraatlar, gerçekte Türkiye’yi Türkiye olmaktan çıkarıyorsa, küresel sermayeye peşkeş çekiyorsa yani değişimi sürdürenler kasıtlı ve art niyetli ise ne olacak?
Dikkat ederseniz Erdoğan, “mevcut rejim” diye bir kalıp kullanıyor. Bu yaklaşımın ardında, “Mevcut rejimle bu kadarını yapabildik, rejimi de değiştirdikten sonra bakın daha neler yapacağız” zihniyeti yok mudur?
Basında bazı kalemler, “Yeni Türkiye” den, “demokratik cumhuriyet”ten bahsediyor.
Biliyorsunuz, “Yeni Türkiye”, CIA görevlisi Graham Fuller’in Türkiye’ye biçtiği yeni rolün adıdır. “Demokratik Cumhuriyet” ise PKK terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’ın hayal ettiği, federal cumhuriyetlerden oluşan yeni devletin rejimidir ve aslında her ikisi de aynı projenin farklı bir şekilde adlandırılmasıdır.
Değişim dedikleri işte budur!
Telekom gibi ülkenin sinir sistemini, bankalar gibi dolaşım sistemini, alışveriş merkezleri gibi sindirim sistemini yabancılara devretmek olumlu bir değişim midir?
Yabancı hakim ve savcılar, istihbaratçılar ve polislerin danışmanlığında, adalet ve güvenliği yönetmek, adaleti ve basını yandaşlaştırmak, basın özgürlüğünü boğmak, veya ülkenin solunum sistemi olan medyayı yabancılara devretmek olumlu bir değişim midir?
Kaldı ki mera kanunu ile hidro elektrik santralleri için çıkarılan kanun ile İller Bankası’nın özelleştirilmesi ile artık Türkiye’nin tarlaları, suları ve yaylaları bile yabancılara devredilecektir.
Bu operasyonlar, küresel sermaye adına  “olumlu”, Türk Milleti adına “olumsuz” dur.

***


“Peki gerçek böyleyse Türk Milleti, bu zihniyete niçin destek veriyor?” sorusu da haklı bir sorudur.
Ancak Muaviye de tıpkı Tayyip Erdoğan gibi, “erkek deve”yi “dişi deve” olarak gösterip halka onaylatabiliyor ve Küfelinin elinden alıp Şamlıya verebiliyordu!
Bugün de ana muhalefet partisine benzer bir komplo kurulmuştur.
Bugün Türk halkının en az yarısı, AKP politikaları ile fakirlik sınırında dolaşıyor, üstelik AKP, Türk adını Anayasa’dan çıkaracağını bile ilan etmiştir ama durumu en kötü olan yerlerde bile köy kahvesinde AKP aleyhine laf ettirmiyorlar!
Çünkü basiretleri Allah ile aldatma sonucu bağlanmıştır bir defa..
İnsanlar, hipnotize olmuş gibi hâlâ AKP diyebiliyorsa, zaten içinde bulundukları duruma müstahaktırlar.
Gerçek bir değişim için Türk halkının bu bölümünün hipnozdan uyandırılması gerekir!
Muhalefetin bu yönde sistematik bir çabası ise yoktur!

Yazarın Diğer Yazıları