Ergenekon kapışması

Fehmi Koru, hakkında yazan Oray Eğin’e “Taha Kıvanç” kod adı  ile cevap verdi. Eğin’i “tetikçi” ilan edip savcılara hedef gösterdi

Adım bir biçimde ’hedef’olarak işin içine karıştığı için ’Ergenekon’ konusuyla eskisi kadar rahat ilgilenemiyorum. Sade yazılarda değil, dost meclislerinde konu açıldığında bile biraz soğuk davranıyorum. Ne yapayım, huyum böyle.
Akşam’dan Oray Eğin ise benim sağda-solda isim verdiğim, andığım isimlerin de tutuklandığı iddiasında. Bir gazetecinin ismini vermişim bir yerlerde, tutuklanmış... Şimdi de başka iki isimden söz açıyormuşum, onlar da tutuklanırsa...
Oray Eğin kaynaklarının güvenilirliğini sorgulasa iyi olacak. Kendisine ben de yardımcı olabilirim. Bahsettiği gazetecinin ismini gözaltına alınmadan önce herhangi bir yerde anmış olamam; “Tanımıyordum” desem yanlış olmaz da, ama hadi şöyle söyleyeyim: Gözaltına alınmadan önce o ismin bu bağlamda geçebileceği konusunda hiçbir bilgim yoktu.
Herhangi bir yerde isim de vererek “Şunlar, şunlar da gözaltına alınacak” dediğim ise boş lâf. Elbette operasyonla yakından ilgileniyorum ve elbette sağda-solda çıkan yazıları o gözle mercek altına alıyorum; dedim ya, namlunun ucundayım. Ama hepsi o kadar.
Akşam yazarı garip biri. Beni bir kez daha Ergenekon’un hedefine koyan yazısı bayağı açık bir ’mesaj gazeteciliği’ örneği işte...
New York’tan ilginç bir haberle döndüğünü de hatırlayacaksınız: Cumhurbaşkanı Gül’e Türkiye Cumhuriyeti’ni zora sokacak bir program değişikliği önermişim... Birkaç kez yazdı bu iddiasını, sonra nedense sesini kıstı. Bana “Ne söylediğini açıkla” diye meydan okuduğu için, benzer bir beklentide bulunmamı doğal karşılayacaktır herhalde. Oray Eğin’den hem ABD ziyaretinde benim için ortaya attığı saçmalığı, hem de ’Ergenekon’la ilgili iddiasını açmasını bekliyorum. Gözaltına alınan kişinin ismini önceden kime, nerede söylemişim?
Hiç kendini zorlamasın; eğer gerçekten birileri bunu kulağına fısıldamışsa, kaynağı düpedüz yalancı. Eğer iddiayı kendisi uyduruyorsa, buradan kendisini uyarayım, tehlikeli bir iş yapıyor.
Yazısında başka iddialar da var, onlar da doğru değil, ancak ’güvenliğim’ ile ilgili olduğu için beni esas ilgilendiren ’Ergenekon’iddiası. Türkiye’nin dört bir tarafında örgütle ilintili olduğu tespit edilen ’tetikçiler’ yakalanıyor. Adamlar bülbül gibi şakıyıp kimlerin vücudunu ortadan kaldırmak için harekete geçmek üzere olduklarını anlatıyorlar. Bunlar özel bilgiler değil, gazetelere de yansıyan haberler...
Böyle bir ortamda, “Ergenekon operasyonu ile gözaltına alınacak isimleri önceden bilip sağda-solda telâffuz eden biri” diye yalan yere beni afişe etmesi ne anlama geliyor? Tetikçilerden biri Oray Eğin’in ’mesajını’ alıp durumdan vazife çıkartırsa ne olacak? Herhalde hep beraber kına yakarlar.
Hiçbir özel bilgiye sahip değilim. “Ya birileri onun adını kullanarak dezenformasyon yapıyor ya da o birileriyle bu yakın temasları sonucu isimleri alıyor ve yayıyor” diyor Oray Eğin.
Kendimden bir şeyler söylemeliymişim... Artık bu ne demekse... İnanmak istemediği şey de, benim “Kimi gazetecilerin kapısına çarpı konmasının, Nazi Almanyası’nda olduğu gibi fişlenmesinin yolunu açmış olmam” imiş...
Okuyalım: “İnanmak istemiyorum. Ama bu bilgilere sahipse ve yazmıyorsa, bu fişleme operasyonuna sessiz kalarak dahi önemli katkı sağlamış olabilir. Bu soru aslında onun bağlantılarına sahip bir ismin neden arkadaşları iktidara geldikten sonra gazetecilik yapmadığıyla da ilintili. Geçmişin Taha Kıvanç’ıyla bugün kitaplardan, seyahatlerden bahseden Taha Kıvanç arasında ciddi bir ’haber’ farkı var.”
Nicedir seyahat yazısı yazmıyorum, okur da kitaplardan fazla söz etmediğimden şikâyetçi. Bu nasıl iş?
Savcılar tetikçileri yanlış yerde arıyorlar galiba.
* Taha Kıvanç (Fehmi Koru) /  Yenişafak


+++++


Asker eleştirilmiyor ki
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın basın toplantısını üzülerek izledim. Çünkü sayın komutan hayli gergin bir ifadeyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başarılarını anlattı. Hedeflere ulaşıldığını söyledi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gücü ve kahramanlığı konusunda en küçük bir şüphe yok. Kimse “Neden Kandil’i almadın?” diye de sormuyor. Sorun operasyonun Amerika’nın talimatı üzerine bitmiş olduğu yolundaki kuşkular.
Sayın komutan bunu cevaplarken “Amerika’dan talimat almadık. Aksini ispat edin üniformamı çıkarayım” diyor. Bu kuşku sadece bizde yok. Açın bakın en etkili Amerikan gazetelerini, Washington Post, New York Times gibi, manşelerini okuyun, oralarda “Bush çıkın dedi, Türkiye çıktı” deniyor.
İkinci eleştiri ya da kuşku noktası da, bu çekilmeden hükümetin neden haberinin olmadığı. Irak’a girmek kadar çıkmak da son derece önemli ve siyasi bir karar. Bu kararın verilmesinde siyasi iktidarın hiçbir dahlinin olmaması ya da Genelkurmay’ın olayı bütün yönleriyle üstlenmesi dikkat çekici.
* Can Ataklı / Vatan



+++++


Sıra  kimde?
Amaç çok açık: Muhalefet yapanlara gözdağı vermek.
Bugünlerde çok ciddi bir itibarsızlaştırma politikası yürütülüyor, medya da bunun bir parçası olarak ele alınıyor. Elbette belli bir konumda ve güçteki gazeteciler bu korkudan etkilenmeyecek ve muhalefetlerini sürdürecektir.
Ancak bu operasyonlar onlar da dahil, herkesin içine “Sıra bize ne zaman gelecek” kuşkusu düşürecektir. Amaçlanan da bu zaten. Gazetecilerin daha paranoyak olması, ilişkilerini kontrol etmesi, yıllar önce çıktıkları yemekleri, yaptıkları telefon konuşmalarını vs. yeniden düşünmeleri ve “Acaba bunun altından bir şey çıkar mı” düşüncesini oluşturmak için kurulmuş bir düzen.
Bir başka tabirle Türk Basını’nda bir “kristal gece” yaşanmasının yolu açılıyor böylece. İnsanların evlerinin önüne çarpı konuyor, günümüzde muhalefet yapan hemen herkes bir gece yarısı evlerinden çıkartılıp sorgulanma tehlikesi altında. Emin olun, istenirse bunun meşru zemini de hazırlanır, “soykırım” için düğmeye basılır. O günlere kalmamayı umut ediyoruz.
Türk Basını unutmamalı ki gazetecilerin yıpratılmasına ilişkin en büyük dezenformasyon 28 Şubat döneminde yapılmıştı. Bugün AKP’nin yanında yer alan isimler, o dönemde PKK’yla işbirliği olduğu iddialarıyla kendi gazeteleri tarafından bile jurnallenmişlerdi. 28 Şubat, McCarthy’ciliğin Türkiye’de en açık yaşandığı dönemdi. Gazeteciler kendi meslektaşları tarafından hedef gösterilmişti. Çok canlar yandı, çok kişi işsiz kaldı. İslamcı Basın, o dönem 28 Şubat mağdurlarına sahip çıkarak alkış toplamıştı.
Ancak aynı İslamcı Basın günümüzdeki fişlenmeye adeta alkış tutuyor. Bunun da üzerinde durup düşünmek gerekiyor işte.
* Oray Eğin / Akşam



+++++


Elbette barış ama...
Geçen hafta kendilerine ’Şanlıurfa Barış Platformu’ adını veren yaklaşık 150 kişi bu kentte ortak basın açıklaması yapıyor...
Sınır ötesi operasyonu sert sözcüklerle eleştiriyor...
Oradan geçen mert bir kadın kendilerine sesleniyor:
- Köyler basılırken neredeydiniz? Şerefli askerler şehit olurken siz neredeydiniz?
Barışçı platformun bu hanıma verdiği karşılığı DHA’nın haberinde okuyoruz:
 “Bunun üzerine göstericiler, genç kadının üzerine yürüdü, yumruklamaya başladı.”
Şanlıurfa ile İstanbul veya Ankara değişmiyor.
Büyük merkezlerimizde de barışçı aydınlarımız, yazar - çizerlerimiz var...
PKK Güneydoğu’yu mayınlarken, Şırnak’ta, Gabar’da, Dağlıca’da silahlı baskınlar yapıp Türk askerlerini şehit ederken bunlar ortada yoklar.
Ne zaman ki Türk ordusu PKK’yı sıkıştırıyor, bu “barış” güvercinleri yuvalarından çıkıyor, insanların ölmesine ağıtlar yakıyor, TSK’yı kınıyor, barış çağrıları yapıyor...
İlginçtir...
Bunların bazısı aynı zamanda 1 Mart tezkeresi sırasında Türk ordusunun Irak’a asker göndermesi için çırpınan kişiler.
Barışçılıkları böylesine samimi!
Evet, savaş felakettir.
Tek bir gencin burnu kanamamalıdır.
Ne var ki, Türk ordusu Kuzey Irak’a işgal için değil, Şırnak’ta, Dağlıca’da saldırıya uğradığı için ve baharla birlikte yeni saldırılara uğraması olası olduğu için girdi.
Bu meşru savunma harekatında sonuç almamak yeni ölümler demektir. İstenen o muydu?
(NOT: Gerçek barışseverler ve savaş karşıtları elbet eleştirimiz dışındadır...)
* Melih Aşık  / Milliyet



+++++


Günün SORUSU
SOPA!
Allah’ın sopası yok ya... Adamı böyle rezil eder!
Denizli Belediye Başkanı’nın AKP’yi gerici bulanları “eşek” yerine koyup, “Bize hırsız diyemezler, namussuz diyemezler” demesinin üzerinden 24 saat bile geçmemişti ki; “kara haber” Mersin’den geldi!
Dorukkent Belediyesi’nin AKP’li Başkanı Şükrü Kartal, rüşvet, yolsuzluk,
uyuşturucu ticareti ve zimmetten tutuklandı...
Muhalefete “çüş” diyen Denizli Belediye Başkanı, acaba bu partidaşına ne diyecek
* Mustafa Mutlu / Vatan

Yazarın Diğer Yazıları