Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Muhiddin NALBANTOĞLU

Muhiddin NALBANTOĞLU

Ertuğrul Özkök'ün bilmedikleri

12 Aralık tarihli Hürriyet’te Ertuğrul Özkök’ün Mehmed Akif ile ilgili bir makalesi yayınlandı. Özkök, bu yazısında Akif için hiç gereği yokken şu hükmü vermiş:
“... Fotoğraftan görüldüğü gibi, şapka devrimine kızdığı için yurtdışına giden Akif’in eşinin ve kızlarının başı açık.”
Akif konusunda her halde söz sahibi olacak bir kişi varsa o da benim. O’nun hakkında bütün eserlere istisnasız kaynaklık yapan iki eserim bundan tam 45 yıl öncesi yayınlanmıştır. Konu ile ilgili olarak onun en yakın arkadaşları ile uzun yıllar süren konuşmalarım oldu. 1960’lı yıllarda Yassıada tutukluları arasında bulunan ve Akif’in en eski arkadaşlarından olan Ord. Prof. Dr. Yusuf Hikmet Bayur ile olan mektuplaşmalarım bütün metinleriyle TTK’ya intikal etmiştir. Bunların konu ile ilgili kısmını rahmetli Fethi Tevetoğlu benim adımı da vererek TDK’nın yayın organı olan Türk Dili Dergisi’nde bundan 30 yıl kadar öncesi yayınlamıştı. Ayrıca şapka konusunda Akif’in müsbet görüşlerini onun yanında bulunan Faruk Nafız Çamlıbel de rahmetli Sedad Simavi’nin Yedigün dergisinde “Akif’i Nasıl Tanıdım” genel başlığı altında yayınlamıştır. Bu anılarında Faruk Nafiz, Akif’e 1925’lerde “Süleyman Nazif ile İskilipli Atıf Hoca arasındaki şapka konusunda tartışmalara ne buyurursunuz?” dediğinde Akif’in şapka giyilmesini tasvip ettiğini vurgular. Ve şu sözleri de nakleder:
 “Esas maksat kafalarda inkılap yapmalıdır. Zihniyetler değişmelidir. Yoksa serpuş o kadar önemli değildir. Şapka da bir, herhangi bir başka serpuş da birdir...” Faruk Nafiz ilave eder: “Ne zaman Akif’in Mısır’a gitmesini şapka inkılâbına bağlarlarsa aklıma bu mükâleme gelir...” Akif’in eşinin ve kızlarının başlarının açık fotoğrafının yorumuna gelince, ben Akif’in büyük kızı ile 1918’lerde Ziraat Okulu’ndaki yetişkin gençler arasında çekilmiş, yanında kızı da olduğu halde bir fotoğrafını görmüştüm. Kızı gelinlik çağında idi. Hemen yanında ve ayakta bulunuyordu. Başı da açıktı. Akif’in hasta halinde iken eşi İsmet Hanım ile vapurdan inerken başında şapka ile alınmış bir fotoğrafı vardır. 1936’larda gazetelerde de yayımlanmıştır. Gördüm. Bu fotoğrafından Mithat Cemal de bahseder ve der ki: “-Zayıflamış durumdaki şapkalı Mehmed Akif’in kolundaki refikası İsmet Hanım’ı görmese idim tanıyamayacaktım.”
 Mithat Cemal’in Akif için yazmış bulunduğu ünlü eserinde bu olay kaydedilmiştir. Akif’in Mısır’a gitmesinin asıl sebebine gelince ben muhtelif yazılarımda olduğu gibi çeşitli zamanlarda yaptığım televizyon konuşmalarında da bu konuya değinmiştim. Sırası gelmişken bir kere daha değineyim. Ertuğrul Bey’in işaret ettiği “Şapka Kanununa Muhalefet” ile bir ilişiği yoktur. Önümüzdeki günlerde İzmir TV’sinin benimle yaptığı ve beş profesörün de katıldığı belgesel yayınlanacaktır. Burada hemen hepimize sordukları tek soru vardı: Mehmed Akif Mısır’a neden gitti? Bu soruya verdiğim cevap şu olmuştur: Büyük zaferden sonraki TBMM, Lozan’ı Misak-ı Milli’yi sağlayamadığı için tasdik etmiyordu.
Kurtuluş Savaşı Meclisi feshedilerek yeniden seçilen TBMM’ye Akif sokulmamıştı. Akabinde çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile de yazdığı mevkuteler kapatılmıştı. Üniversitedeki hocalığına da son verilmişti. Tam o sıradadır ki Akif’e Mısır Üniversitesi’nden Türk Edebiyatı Müderrisliği için teklif gelir, gitmesin mi?
Ayrıca Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından tam o sırada kendisine Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi hususunda bir de teklif yapılır. Yirmi bin lira da avans verilir. Akif, Mısır’da bulunduğu on bir yıl içinde bu tercümeye devam eder. Konu ile ilgili bilgiler Hikmet Bayur’un TTK’nın yayımladığı Necati Lugal Armağanı adlı abide eserin 151 vd. sahifelerinde kayıtlıdır. Hikmet Bayur ile olan yazışmalarımızın TTK’daki belgelerinde de bu konuda geniş bilgiler vardır. Akif Mısır’da bulunduğu zamanlarda fes de takmamıştır. Bunun sebebini yine zikrettiğimiz Şair Mithat Cemal’e şöyle anlatır: “-Mısır’da fesi Hıristiyanlar takarlar da ondan...”
 Kaldı ki Safahat’ında fesin bazı yerlerde alay konusu olduğu mısralar vardır. Mehmed Akif gibi büyük bir Türk aydınının, Doğu ve Batı kültürlerine olduğu kadar dillerine de aşina olan, hatta yakın arkadaşlarının da anılarında zikrettikleri gibi Fransızcayı bütün nüanslarına kadar bilen bir kişinin şapkaya körü körüne karşı olması mümkün değildir. 

Yazarın Diğer Yazıları