Estetik yapılarda gizli hakikatlerin peşinde…

Estetik yapılarda gizli hakikatlerin peşinde…

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Artİstanbul Feshane Kültür Merkezi’nin 8 bin metrekarelik kapalı alanında Cumhuriyet tarihinin en büyük kişisel sergisini açan Ahmet Güneştekin, Yeniçağ'ın sorularını yanıtladı. Güneştekin, “Odak noktam, doğduğum coğrafyanın seslerinden ve renklerinden uzaklaşmadan, her gösterimde başka anlamlar üretmek” diyor.

Röportaj: Dr. Mayis Alizade / Yeniçağ

Yeniçağ: Türkiye tarihinin en büyük sanat sergisini açmanızda İBB’nin büyük rolü oldu. Rus işadamı Tretyakov 1850’lerde kurduğu sanat galerisini 1892’de Moskova belediyesine devretmişti. Bugün Tretyakov galerisinin Moskova Belediyesi’ne yıllık maddi katkısı 200 milyon dolardır. İBB’nin sizinle başlattığı bu süreçte böyle bir ivmeyi yakalayabileceğinden ümitli misiniz?

kayipalfabesergi-848477.jpg

Güneştekin: Kültür alanını şekillendiren ve yöneten aktörler arasında yerel yönetimler sanata erişimi sağlama yeteneği en güçlü kamu mercisidir. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi son yönetim değişikliğinden sonra tüm kültür kurumlarıyla bu alanda oldukça tutarlı bir siyaset izlemeye başladı. Bunu çok ümit verici buluyorum. Alanın diğer aktörleriyle de iş birliği içinde şehirde yaşayan ve üreten insanı odağına alan bir kültür politikası izliyorlar. Belirli merkezlerde toplanmayan, bütün çeperlere yayılan bir anlayışla şehrin kültür haritasına ulaşılabilir mekânlar kazandırdılar. Müze Gazhane’den Çubuklu Silolara, Artİstanbul Feshane’den Yerebatan Sarnıcı’na kadar kültür sanat sahnesine kazandırılan tüm bu mekanlar kentin kültür ekosistemini güçlendiren bir unsur. İBB Miras’ın restorasyon ve yeniden işlevlendirme çalışmalarıyla hayata geçirmiş olduğu Artİstanbul Feshane’de Tate Modern’le düzenledikleri sergiyle uluslararası ölçekte bir sergi tasarımı yapabileceklerini de gösterdiler. İstanbul’un küresel sanat sahnesindeki sesini daha da ortaya çıkaracak prodüksiyonlarına Kayıp Alfabe sergisi de dahil etmiş oldular. Geçtiğimiz ilki yıl boyunca Güneştekin Art Refinery ve İBB Miras ekiplerinin de dahil olduğu çok sayıda değerli kültür operatörünün çalışmasıyla serginin hazırlık sürecini başarıyla tamamladık. Serginin açık kalacağı süre boyunca etki alanının giderek yayılacağını düşünüyorum.

9ef64955-f5f2-4798-a885-3bd7d13ae587.jpeg

Yeniçağ: Geçtiğimiz sene Salvador Dali’nin 120. doğum yılında sizinle yaptığım röportajda Dali’nin yaratıcılığının başından sonuna kadar kutsalının ekmek olduğunu söylemiştim. Sizin kutsalınız ne: alfabe mi, bavul mu, cızlavet mi?

Güneştekin: Benim için çağrıştırıcı olan o kadar çok nesne var ki etrafımda birini seçemem ama hepsinin ortaklaştığı ortamın hafıza olduğunu söyleyebilirim. Kullandığım her nesne benim için son derece kişisel ancak yalnızca duygularımı ve öznel tecrübelerimi yansıtarak yüzeye çıkmıyorlar. Bavullarla yaptığım enstalasyonlar ve alfabeyi kullandığım heykeller için de aynı şeyi söyleyebilirim. Örneğin Hafıza Tepesi enstalasyonunda kullandığım lastik ayakkabı çocukluğumu çağrıştıran bir eşya, yokluk duygusunun ifadesi benim için. Ama aynı zamanda Êzîdîler’in Şengal’de başlayan uzun sürgününü, Roboski’de yaşanan dehşeti, Soma’da yer altında kalan maden işçilerini, Hrant Dink’in katledilişini ve insan yapımı bir afete dönüşen depremin yaşamları nasıl aniden moloz haline getirdiğini, ifade ediyor. Benim için her bir ayakkabı parçası ile artık orada olmayan bir beden arasında doğrudan bir ilişki var; her biri işlevsel bağlamının ötesine geçerek hafızayı somutlaştırıyor.

1d247b28-9df8-4836-ab1b-67ee6a5fcfeb.jpeg

Yeniçağ: Sizinle Türkiye’nin milliyetçi cenahta sayılan Yeniçağ gazetesine yaptığım ilk röportajdan sonra o cenahtan bir kısım önemli insan arayarak bu çizgiyi sürdürmemi istemişti. Nasıl düşünüyorsunuz, sizin sanatınız veya Yaşar Kemal’in romanları bu ülke insanlarının kaynayıp karışmasında belirleyici role sahip olacak mı?

Güneştekin: Yaşar Kemal 1997 yılında Alman Yayıncılar Birliği’nden aldığı ödül konuşmasında kültürlerin de aynı çiçekler gibi çapraz tozlaşma yaşadığını söylemişti. Çünkü dünya ona göre sayısız kültürün çiçeklerinden oluşan bir bahçedir. Birbirini etkileyen ama yok etmeyen bir bahçe. Ayrıca kendi ülkesini evrensel kültürün kaynağı olarak tanımlamıştı. Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir diyordu. Bu nedenle barış, eşitlik ve özgürlük söylemlerini karakterleri aracılığıyla konuşturmuştur. Onun evreninde, insanların birlikte ve onurlarıyla mutlu yaşadığı, eşit olacağı bir dünyaya duyulan özlem vardır. Söze ve insan onuruna onun kadar bağlı birinin etki yaratmaması nasıl mümkün olabilir? Onun etkisinin sadece bugünü şekillendirmekle kalmadığını hatta nesiller üzerinden geleceği de değiştireceğini biliyorum.

ahmet-gunestekin-fuar.jpg

Yeniçağ: Sizden önceki bir kısım Türk sanatçı (örneğin Sabri Berkel, Ferruh Başağa, Adnan Çoker) belirli çerçeve kalırken siz adeta Türk resim sanatının zekâ kapasitesini genişletmek için yaşatıyorsunuz. Bunu neye borçlusunuz?

Güneştekin: Odak noktam, doğduğum coğrafyanın seslerinden ve renklerinden uzaklaşmadan, her gösterimde başka anlamlar üretmek. Çağdaş sanat sergileri, nesneler ve ortamlar aracılığıyla karşılaşmaları mümkün kılan kurgusal mekânlardır. Burada, hakiki bir karşılaşma için, kendi anlatınızı kurmalısınız, kendi sesinizin olmadığı başka anlatıların içinde sıkışarak bunu yapamazsınız. Ana akım yaklaşımlarla mesafemi koruyarak, çalıştığım alanın hem pratiğini hem teorik gelişimini takip ediyorum. Her zaman bir öğrenme sürecinde olduğumu düşünerek çalışıyorum. Günümüzde tüm sanatlarda temel yaklaşım, birbirinin sınırları içinde üretebilme ve hareket edebilme becerisidir. Seçtiği malzeme ve onun neye dönüştürdüğü, sanatçıyı tanımlanma ölçününe dönüştü artık. Ben de farklı malzemeleri bağdaştırarak kendi yöntem ve yaklaşımlarımı geliştiriyorum.

Yeniçağ: Bana verdiğimiz demeçlerde herhangi bir kurama bağlı olmadığınızı ifade etmiştiniz. Peki, sizin yolunuzu takip eden sanatçılar var mı? Bu kadar büyük bir kapasitenin altına girecek sanatçı düşünüyor musunuz?

gunestekin-sergi-acilisi-1.jpg

Güneştekin: Takip ettiğim çağdaş sanatçılar arasında Anish Kapoor, Damien Hirst, Mona Hatoum, Ai Weiwei, Hans Haacke ve Walid Raad, kendi kültürlerine bakarak nesneler ve temsiller üzerinden kavramları sorgulayan işler üreten sanatçılar. Bugün, yerel olanı tanınabilir bir yorumla omuzlayabilmekle duyulabilir bir eleştirinin mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Farklı ölçek ve disiplinlerde çalıştığım işlerden oluşan Kayıp Alfabe sergisinin malzemesi de içinde yaşadığım coğrafyanın sertliğinden ve kırılmalarından ortaya çıktı ve gündelik yaşamdan parçalarla genişledi. Yıkıntılardan ilham alan bir estetikle iç içe olan bu parçalar, çoğunlukla sıradan ama çağrıştırıcı nesnelerden, bunların mekânın içinde kapladıkları hacimden, tetikledikleri anı ve hikâyelerden yola çıkarak şekillendi. Bana göre hakikat ancak bu estetik yapılardan açığa çıkabilir.

ef3e7566-4cb5-49d6-be5a-1dfad62d1ed7.jpeg