Evet, bu bedel ödenecek!

Yeni Şafak'tan Yusuf Kaplan, Pop-İslâmcılar adına itirafname gibi bir yazı yazdı… "Toplum, İslâmî duyarlıklarını yitiriyor, İslâm'ı terk ediyor hızla..." diyen Kaplan şöyle devam ediyor:

"Gelen dalga hepimizi silip süpürebilir... Hız, haz ve ayartıya dayalı dromokratik kültür, postmodern popüler teknopagan kültür, toplumun genç kuşaklarının mankurtlaşması, metamorfoz yemesi, İslâmî köklerini, dolayısıyla İslâm'ı terketmesine yol açabilir.

İslâm'ın terkedilmesi ya da yitirilmesi, bu toprakların elimizden gitmesi ve tarihten çekilmemizle sonuçlanabilir. Macar ve Bulgar örnekleri capcanlı duruyor önümüzde…"

***

Pop-İslâmcıların, sonucun ürkütücülüğünü itiraf etmek yerine, bu sonuca doğru nasıl ve kimlerin eliyle sürüklendiklerini, o süreçte hangi itirazları dillendirdiklerini muhasebe etmeleri daha doğru olacaktı…

Evet, sözü edilen anlamda kesinlikle bir gerileme söz konusu… İyi de bu çöküşte kimlerin parmak izi var? Bu hakikat cesaretle ve tüm yönleriyle sorgulanabiliyor mu?

Dini ya da dindarlığı temsile soyunanların, sözde kanaat önderlerinin, bir yolsuzluk gördüklerinde "Yolsuzluk hırsızlık değildir, yolsuza hırsız diyen iftira etmiş olur" diye savunmaya girişmesinin, yoksul çocuğunun dünyasında bir tortusu kalmayacak mıydı?

Dağ gibi gençler mülâkatlarda adaletsizce elenip çaresizliğe itilirken, işe akraba sokmayı veya akrabayı yönetici atamayı "Allah, ayetinde akrabayı kolla demiyor mu, ayeti mi inkâr ediyorsunuz yoksa" diyerek savunmanın genç vicdanlarda hiçbir etkisi olmayacak mıydı? Bu adâletsizliklere muhatap olanlar, faillerin dindar geçindiği bir ülkede faturaya kime keseceklerdi?

***

Gidişatı sezdiğimiz için yıllar önce sormuştuk: "Köprü, yol, baraj, havaalanı gibi 'maddî' gelişmeler hep konuşuluyor da, bu konudaki bilanço nedir? "Yolu barajı yarın da yaparız ama manevî alandaki tahribatın geri dönüşü olmayabilir" diye ne kadar dert ediliyor? Çıplak gözle de teşhis edilebilen çözülmede, bugün gücü ve yetkiyi ellerinde bulunduranların ne kadar payı var, hesaplanıyor mu?"

İddia etmiştik: "Yolun başında Hz. Ömerleri, Ebu Zerleri, Ömer b. Abdülazizleri gösterip, finali Karun özentisiyle yapmaya kalkışmak ne zavallı bir yolculuğu resmediyor böyle…

Lüksü ama onunla birleşince çok daha acınası olan görgüsüz muhafazakârlığı hayat biçimi yapmak ve bunu açıktan sergilemek, nasıl rezil bir kültürün meydan okuduğunu gösteriyor…

Oysa bu kaybettiriyor ve kaybettirmeye devam edecek… Sahiplerine kaybettirecek… Tesettüre kaybettirecek… Dindarlığa kaybettirecek… Yıllar önce de iddia etmiştim… Bunun sosyal bedelini maalesef masum dindar çoğunluklar da ödeyecek!.."

Öyle de oluyor şimdi… Sebep olanlar veya sebep oluşurken sesini çıkarmayanlar, hatta övgü yarışına girenler şimdi kendilerini sıyıramazlar bu sorumluluktan… 

***

Facialar 'fıtrat'la hafifleştirildiğinde çok şey kaybedilmişti… "Peygamberimiz Mekke'nin fethinde gurura kapıldı, biz öyle olmayacağız"  diyerek hava basıldığında çok şey kaybedilmişti… "Bizim günah işleme özgürlüğümüze darbe" denildiğinde çok şey kaybedilmişti…

Salman Rüşdiler, Danimarkalı karikatüristler ve diğerleri İslâm'a iftira edip alaya aldıklarında kıyameti koparanlar, "Bakara-makara" diyerek Allah'ın kelâmıyla dalga geçen, daha sonra da unvan üstüne unvan verilen o tiple ilgili sessizliğe büründüklerinde çok şey kaybedilmişti…

Muhafazakâr zengin ve idarecilerin içine düştükleri lüks ve şatafat 'itibar'la açıklanıp, adâletsizlik bayrak edildiğinde çok şey kaybedilmişti… Fakirlik ve tevekkül dindarlık adına kutsanırken, sözde dinî kanaat önderleri saltanat kayıklarında gezmeye başladıklarında çok şey kaybedilmişti…

İdarecilerin lüks hırsını onaylama adına "Peygamber de devenin iyisine binerdi" denildiğinde çok şey kaybedilmişti!..

Şimdi kimse yalandan ağlamasın!..

 

Yazarın Diğer Yazıları