"Evliliğe dayanan aile(!)"ler topluluğu

Temmuz ayı ortasında yayınlanan ama polemiği biraz rötarlı başlayan Ensar Vakfı açıklamasında, İstanbul Sözleşmesi'ne en temel itiraz gerekçesi "aile" kavramının tanımlanış biçimiydi. Vakıf, ailenin içine "birlikte yaşayan bireyler"in de dahil edilmesine oldukça sert tepki gösteriyor ve "Evliliğe dayanmayan aile kavramının kabul edilmesi mümkün değildir… Toplumun tepki gösterdiği, dinimiz tarafından yasaklanmış tercihlere zımnen müsamaha gösterilecek bir oluşum içerisinde olamayız" diyordu.

Ama "evliliğe dayanan aile kavramı"ndan ne anladığını açıklamıyordu; keza "evlilik"ten ne anladığını da.

***

"İki kişinin bir araya gelmesi"ni şekil olarak hangi zemine dayandırıyorlardı mesela;

Kanunlara mı?

İnanca mı?

"Töre"ye mi?

"Namus"a mı?

"Elalem ne der"e mi?

"Aile şerefi(!)"ne mi?

***

"Evcilik" oynama yaşındaki kız çocuklarını, tüllü dantelli bez parçalarına sarıp, beline de bir kırmızı kurdele bağladıktan sonra adeta "hediye paketi" gibi babası, dedesi yaşındakilere "sunmak" da dahil miydi bu "evliliğe dayanan aile kavramı"na?

Tacize, tecavüze uğramış "çocukların namuslarını kurtarmak" üzere onları tecavüzcüleriyle evlendirip de ebedi taciz/tecavüz/şiddete mahkum etmek; "mağdur"dan "kurban"a dönüştürmek dahil miydi?

En yüksek başlık parasını verene satılan kızın kurduğu "şey" aile miydi?

Bir şeyhin, şıhın, ağanın "harem"inde bulunmak "aile" sahibi yapıyor muydu "insan"ı?

***

Cinsel menfaat amaçlı olarak ve belli ücret karşılığında, belli süreliğine, şahitsiz olarak kıyılan "mut'a nikahı" da "evlendirmiş" sayılır mıydı insanları? Ya "aile" kurmuş?

Yahut, İstanbul'un bütün rantının peşinen peşkeş çekildiği körfez Araplarının bayıldığı, kadının haklarından feragatını öngören ve erkeğin sadece kendi istediği zamanlarda kadının yanına gittiği "misyar nikahı"?

Yazları, gizli olarak kıyılan, yaz sonunda boşanılan ve yine kadının herhangi bir hakkının bulunmadığı "misyaf nikahı"?

Yine daha başında "boşanmak niyetiyle" kıyılan ve kadının bundan haberdar olmadığı, selefi fetvalarıyla meşrulaştırılan "Binyat et-Talak"?

Berdel?

Kuma?

Terörle mücadele etmek üzere "Kürt kadınlarını ikinci eş olarak almak"?

"Esir pazarları"ndan satın aldığımız, "Suriyeli muhacir kardeşlerimizi", "imam nikahlı kapatma"lar yapmak?

***

İstanbul Sözleşmesi gibi "Batı'nın dayatması" olmayan bütün bu tercihlerle ilgili olarak "kişinin inancı" mıdır mesela "sınır"?

Bütün bu tercihlerle ilgili olarak benimsiyorlar mı "devletin müdahaleci tavrı(!)"nı?

***

Biz Ensar Vakfı ve türevlerinin "ne olmasın", "nasıl olmasın" istediklerini biliyoruz; "ne olsun", "nasıl olsun" istiyorlar; lafı eveleyip gevelemeden onu bir "açık açık" anlatsalar…

Yen içinde kalmasın…

İstanbul Sözleşmesi konusunda, Ensar Vakfı'nın açıklamasıyla, AK Partinin bazı kadın milletvekillerini temsilen AKP İstanbul Milletvekili Canan Kalsın'ın yaptığı açıklamayı arka arkaya okuyunca, şeytanın sor dediği bir tablo çıkıyor ortaya.

AK Partili Kalsın, "mahalle"lerindeki bütün karşı duruşa rağmen, "cesur(!)" bir adım atarak, "Amacı şiddet uygulananı şiddetten korumak olan bir sözleşmenin toplumu bozduğunu söylemek akla ziyan bir tutum ve düşüncedir… İstanbul Sözleşmesi'nden çıkalım diye yüksek sesle bağıranlar, öldürülen kadınlar, çocuklar için ne yapmayı düşünüyor? Kol kırılır yen içinde kalır diye mi düşünüyor?" diye soruyor ya…

"Daha cesur" bir adım daha atar ve AK Parti iktidarının, Ensar Vakfı'na ait evlerde istismara uğramış çocukların/ailelerinin iddialarıyla ilgili olarak sergiledikleri "kol kırılır yen içinde kalır" tavrına ve "Bir kere olması karalamak için gerekçe olamaz" kafasına da bayrak açar mı acaba?

Hem kırılan kollar yen içinde kalmaktan kurtulur, hem de "İstanbul Sözleşmesi" konusundaki tavrı çok daha "gerçek", çok daha "samimi" gelir topluma.

SORU-YORUM

2008'de "Ergenekon Derinleştirilsin, Kazanan Yurttaşlar Olacak" bildirisini imzalayan, açılım kahvaltısına katılan, "Yetmez ama Evet"çi Haydar Ergülen, Türkiye'nin bugüne sürüklenişindeki katkısından dolayı özür dilemiş ve "Akil İnsanlar"dan, açılım toplantılarına katılan, bildirilere imza atan, "ülkeyi AB'ye taşıyarak demokratikleştirecekler düşüncesiyle bu iktidarı destekleyen", "İkinci Cumhuriyetçi", "Yetmez ama evetçi", "liberal", "özgürlükçü" herkesi de özür dilemeye davet etmiş. AK Parti'nin "Kandırıldık", "Aldatıldık", "Milletimiz bizi affetsin"lerinden ne farkı var?

Yazarın Diğer Yazıları