Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sadi SOMUNCUOĞLU

Ezberlediğimiz yanlışlar

AKP tartışmaları yine, PKK’yı siyasallaştırma, Barzani-Talabani’yi meşrulaştırma, Kıbrıs, ekümen Patrikhane, misyonerlik fitnesi, Vakıflar Kanunu, Ermeni iftiraları gibi hayati sorunları geriye kaydırdı. Bu arada öylesine sözler sarf ediliyor, yargı öylesine tehdit ve ağır hakarete uğruyor ki, endişelenmemek mümkün değil.
Ezberlenen yanlışlar ise bir alem. Mesela; 

* Parti kapatmak çare değil.  Neye  çare  değil ? Amaç rejimin korunması ise, ki öyledir ,  çare ol muştur.  Devletimizin üniter/milli yapısı ve kuruluş esasları korun muştur. Nitekim  Cumhuriyet Başsavcısı  “Biz rejimi koruma görevimizin gereğini yaptık ” diyor. Eğer kapatılmasa idi, ne olurdu diye sormak lazım? 

* Kapatılan her parti, mağduriyet duygusuyla daha da büyümüştür.  Bu doğru değil, çünkü kapatılan partiler, bölünerek veya itibar kaybederek  küçülmüştür.
Bu tespitin delili ise seçimlerdir.
1961’de AP,  DP 1957’de 47.91 iken  34.80,
1973’de AP, 1971 muhtırasıyla düşürülünce, 1969’da   46.65 iken 33.29, 1977’de 36.89,
1995’de RP,  21.38 ile birinci parti iken, 28 Şubat sonrasında 1999’da  FP olarak 15.41, 2002’de SP olarak 2.49 olmuş.
Görüldüğü gibi kapanan veya muhtıra ile düşürülen partiler ilk seçimlerde, hatta devamında  küçülmüşlerdir . Burada akla AKP gelebilir. Ancak orada özel ve orijinal bir durum vardır. İddianın  tam  aksine, kapanan ve mağdur olan Erbakan ve  p artisi  değil, onun  içinden kopan bir grubun partisi  büyümüştür.  AKP,  geçmişini reddeden  FP’liler  ve diğer partilerden  kişilerle kurul muş . İ ki genel başkanı  da , hazırlıklara, ta 1995’de ABD’deki Yahudi lobileriyle görüşerek başlamışlar. Kısaca içerisi dışarısı ile benzeri olmayan bir örnek .
Bir de, vahim bir hata ile 12 Eylül 1980 ihtilalinin kapattığı partiler var.  Adalet ve meşruiyeti olmayan bu işlem sonucu, Türkiye hâlâ siyasi dengelerini kuramadı.
Demek ki, partilerin doping yapması veya yapmaması, hukukun değil siyasetin konusudur. Hele sonuçta bir kaos olacaksa, bunun sorumlusu, bu durumu yaratan siyasetçilerdir.

* Partileri sandık kapatır, halk kapatır. Yarısı doğru. Çünkü sandık  partileri büyütür veya küçültür, ama kapatmaz. Halk sandık değilse,  “Halk mahkemesi mi” kurulacak? Demokrasilerde kapatma yargının işidir.

* İktidar partileri kapatılabilir mi? Elbette, çünkü kimsenin suç işleme imtiyazı olamaz.

* Parti kapatmak demokratik rejime ve milli iradeye saldırıdır. Çok yanlış. Parti kapatmak demokratik ülkelerde vardır. Hukukun üstün olmadığı yerde demokrasiden bahsedilemez. Ayrıca demokrasi kimseye; kendini, milli egemenliği, kamu düzenini ve toprak bütünlüğünü yok etme hakkını tanımaz. Bu değerlere, rejimin temel kurumu partiler, herkesten daha saygılı olmak zorundadır. Bir diğer husus ise, davalar  “yerindelik” denilen, uygunluğa göre değil, suça göre açılır. Eğer böyle değil de, bundan kimler zarar veya fayda görür gibi hesaplarla açılırsa, işte orada hukuk biter. Çünkü, keyfiliğin kapısı açılır, mahkemeler siyasallaşır, suçlar takipsiz kalır, adalet ve devlet ağır yara alır.   

* Demokratik ülkelerde parti kapatılmaz. Yanlış. İşte kıble yapılan AB ülkeleri. Pek alâ kapatı lı yor.

* Türkiye partiler mezarlığına döndü, yeter artık. Bu da yanlış, çünkü işlenen suçlar, verilen  cezalar   gibi  parti kapatma k da  bir sonuçtur. Bu sonucu doğuran sebepler ise; ülkenin sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel ve hukuki  yapısından kaynaklanır . Bu  yapı iyileştirilmezse, kötü sonuçlar kaçınılmaz hale gelir.   

* “Türkiye’nin itibarını zedelemeye, demokratik ve ekonomik istikrarını bozmaya, milletin iradesini hiçe saymaya, hukuk sistemini tartışmalı hale getirmeye kimsenin hakkı  yoktur.” Erdoğan’ın bu ifadesi doğru ama, acaba sorumlusu kim? Son 4 günlük konuşmalarına bakmak yeterlidir. Hem  “sanık”  durumunda olacaksın, hem de Güneydoğu illerine koşarak halkı adeta galeyana getirecek konuşmalar yapacaksınız. Gerilim siyaseti çok tehlikelidir. Ülkenin itibarı -demokratik ve ekonomik istikrarı- milletin iradesi ile bağımsız yargıyı karşı karşıya getirmek ise daha da tehlikelidir?
Yine Erdoğan,  “Ergenekon’u çökerttik. Bundan dolayı mı üzerimize geliyorsunuz?”  diyerek T.C. Devletine,  “Ülkenin geleceği, dokusu, ekonomisi ve mozaiği konusunda hassas davranıyoruz.” ifadesiyle de Türk Milletine karşı cephe mi alıyor? Tuttuğu saf, devlet ve milletle farklı mı? Evet  Milletimizin yaradılış destanı Ergenekon adını, çetecilikle birleştirmek ve inatla  “mozaik” ten bahsetmek, bu ülkenin dokusunu ve geleceğini ne hale getirir belli değil mi?
Sonuç: Bu dava eninde-sonunda, T.C. Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ve milli egemenliğine kadar gidebilir. Meseleyi bütünüyle görmez, kendimizi aldatırsak çok, ama çok şey kaybedebiliriz. Devlet kendini korumakla mükelleftir. 
 
* Milletimizin mukaddeslerinden Çanakkale Zaferinin 93. yılını kutluyorum. Allah, bugünlerimizi hazırlayan o imanlı şehit ve gazilerimizden razı olsun.

* En verimli çağında kaybettiğimiz Mehmet Gül kardeşimize Allah’tan rahmet, kederli Ailesine, ülküdaşlara başsağlığı diliyorum.

Yazarın Diğer Yazıları