Fakirleştirilen halkı din ile tutma çabası

Fakirleştirilen halkı din ile tutma çabası

Bugün Türkiye''de aksaklıkları gidermeyi benimseyen bir yönetim anlayışı mevcut değil. Zira ülkedeki sorunları tespit edip, buna karşı çözüm üretecek kurumlar da olsun istenmiyor, hatta var olan kurumlar zayıflatılıyor.

Bunların altındaki temel düşünce ise, siyasal iktidarın önünde hiçbir engel olmasın düşüncesi.

Latin Amerika ve Safra altı Afrika gibi demokratik olmayan veyahut zayıf demokrasilere sahip ülkelerde de gözlenen bu tip yönetim anlayışları yolsuzluğa, liyakatsizliğe ve kaynak israfına kapı açıyor.

Ancak pek tabii liyakatsiz atamalarla, çeşitli yollardan para aktarımlarıyla adeta satın alınan destekçiler, meşruiyetlerinin kaynağı olarak gösterdikleri seçimleri kazanmak için yeterli olmayınca, destekçi sayısını artırmak için meşruiyete bir başka kaynak gerekiyor. İşte bu kaynak da din olarak beliriyor.

Yani bir yandan sebep olunan eşitsizliğin ortaya çıkardığı memnuniyetsizlik, dini değerler ön plana çıkarılarak kapatılmaya çalışılıyor; bir yandan da kurumları zayıflatarak oluşturulan boşluk ve yapılan yolsuzluklara, hukuksuzluklara, haksızlıklara karşı, din meşru bir gerekçe olarak sunuluyor.

Türkiye''de de işte bu sebeple, kaybedilen oylar dini ön plana çıkaran eylemlerle geri kazanılmaya çalışılırken, zayıflatılan kurumların yerine ve üzerine de Diyanet İşleri Başkanlığı getirilmek isteniyor. Aslında her kapı yine koltukta kalma arzusuna çıkıyor.

PROTOKOL SIRASI, BÜTÇESİ VE DUASI

Bugün itibarıyla geride bıraktığımız haftada, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş adeta ülke gündeminin başına yerleşti.

İlk olarak, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi''nde düzenlenen 30 Ağustos Zafer Bayramı tebrik töreninde Cumhurbaşkanı Erdoğan''ı selamlamada dikkat çekti. Devlet protokolündeki sıralamaya göre gerçekleştirilen selamlamada geçen yıl 52''nci sırada yer alan Diyanet İşleri Başkanı, 12''nci sırada -Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarından önce- yer aldı...

Son olarak, Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkanlığı''nda Diyanet İşleri Başkanı Erbaş eşliğinde dua edilmesinin öncesindeki gün, yine Erbaş, Yargıtay''ın yeni binasının ve yeni adli yılın açılışı için gerçekleştirilen törende dua etti. Yargıtay Başkanı''nın, Cumhurbaşkanı ve Diyanet İşleri Başkanı''yla birlikte dua ettiği alışılmışın dışındaki bu görüntü, laikliğe tezat haliyle, pek tabii en çok tartışılan mesele oldu.

Ancak mesele salt laiklik üzerinden ele alınsa da aslında laikliğin ardında seçmeni konsolide etmeye hizmet ediyordu. Zira, Diyanet, AKP''ye, gerek görüntü gerekse hutbedeki mesajlarıyla mevcut ve potansiyel seçmeniyle daha etkili bir bağ kurulmasını sağlaması için hizmet eden bir kurum.

Ülkenin yıllık yol haritasını belirleyen devlet bütçesinin ödenek tavanları da partinin işine yarayan bu kurumun nasıl beslendiğinin bir göstergesi.

Bu açıdan, bütçeden aldığı pay her sene azalan bir kurum olarak Yargıtay''ın bütçesi 1,5 milyon ve Danıştay (235 bin TL), Anayasa Mahkemesi (86 bin TL), Hâkimler ve Savcılar Kurulu (103 bin TL) bütçelerini de eklersek, yargıya ayrılan toplam bütçe 2 milyona dahi ulaşmıyorken;

Her geçen yıl bütçe tavanını aşarak ek ödenek isteyen Diyanet İşleri Başkanlığı''nın bütçesi 13 milyon TL''ye yakın.

Ancak yukarıda sözünü ettiğim bu yönetim anlayışında bu durum gayet olağan. Zira, "yargının kuvvetli bir erk" olması görüntüsü AKP''nin kurmak istediği tekil imajı zayıflatırken, "dinin her şeyin üzerinde ve AKP''nin de dine hizmet ettiği" görüntüsü sahip olmak istediği imajı perçinliyor.

Bu açıdan AKP, kendi varlığının kaynağını dinle ilişkilendirme çabasıyla hem yaptığı hukuksuzluklara meşruiyet kazandırıyor hem de düşmanlaştırdığı muhalefeti dinin de karşısında göstererek seçmenini konsolide etmeye çalışıyor.

Yazarın Diğer Yazıları