Feyzioğlu ile Erdoğan'ın ortak noktası

Yargının bağımsız kalabilmiş tek kanadına yönelik, Covid-19 bahane edilerek İçişleri Bakanlığı'nın 2 Ekim 2020 tarihli genelgesiyle baro genel kurullarının yapılmasının ertelenmesi kararı gelmişti, hatırlarsanız. İşte bu erteleme kararına dair beklenen tepki Türkiye Barolar Birliği'nden (TBB) geldi ancak oybirliği ile değil.

TBB, savunmanın başı olarak yasada yer alan seçim tarihinin bir İçişleri Bakanlığı genelgesiyle ertelenmesiyle ilgili olarak; "Hukuki düzenlemeler yapılırken hukuk ekseninden uzak müdahalelerin uygulamada yaratacağı karmaşanın ve oluşacak mağduriyetin sonuçlarının meslek örgütlerine çıkarılmasındaki yanlışlıktan dönülmesine" oy çokluğu ile çağrı yaptı.

Genelge ile ülke yönetme alışkanlığı

Bazılarınız hatırlayacaktır, uygulanmasına 2 saat kala çıkarılan bir genelge ile ilan edilen sokağa çıkma yasağı üzerine yazdığım 12 Nisan 2020 tarihli yazımda aynen şu ifadeleri kullanmıştım:

"Genelge ile temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasının alışkanlık kazanması gibi bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Bu da hukuku öldürebilecek bir virüstür. Üzerinde dikkatle durulmalıdır."

O gün belki ölüm ve hastalık korkusu gibi kuvvetli bir hissin etkisiyle 2 günlük bir hak kısıtlamasının ne yöntemle yapıldığını umursamayanlar, bugün, benzer yöntemle bambaşka alanlara yapılan müdahaleleri gördükçe sanırım ki endişelerimin sebebini daha net anlıyorlardır.

Nitekim söz konusu meselede de şunu belirtmek gerekir: Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'na göre, tedbir alma ve yasak koyma yetkisi Sağlık Bakanlığı'na ve Sağlık Bakanlığı'ndan görüş alarak il ve ilçe hıfzıssıhha kurullarına aittir. Halk sağlığı söz konusu olduğunda, İçişleri Bakanlığı'nın genelge çıkarma yetkisi bulunmamaktadır.

Dahası, Avukatlık Kanunu uyarınca, baro genel kurullarının son rakamı çift olan yıllarda olmak kaydıyla iki yılda bir ekim ayında ve TBB'nin olağan genel kurulunun dört yılda bir aralık ayında yapılması yasal zorunluluk iken; İçişleri Bakanlığı'nın genelgesi ve İl Hıfzıssıhha Kurulları'nın kararıyla ertelenmesi yoluna gidilmiştir.

Sağlık Bakanlığı tarafından dahi erteleme yapılmasına imkan tanımayan açık yasa hükmüne göre ancak bir yasa değişikliği ile verilebilecek bu karar, Anayasa'daki temel hak ve özgürlükler (m.13) ve meslek kuruluşlarına (m.135) dair hükümlere de aykırıdır.

Bu açıdan TBB tarafından yapılan "bu genelgeye dayalı yapılan ertelemenin yargının kurucu unsuru olan savunmaya yürütmenin açık müdahalesi olarak gördüğümüzü belirtmek isteriz" denilmiştir.

Barolara Yasak, Partilere Serbest

Tüm bu hukuk dışı karar sonucunda Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından verilen kararda ise, siyasi partilerin ve sendikaların etkinlik ve toplantıları kapsam dışı bırakılmıştır.

Madem sebep virüsün yayılmasını önlemek; o halde neden siyasi partiler kapsam dışı da baro toplantıları değil? Virüs siyasetçilere bulaşmıyor, ama avukatlara bulaşıyor, öyle mi?

Üstelik genel kurul yapılmasının sağlık açısından tehlikeli olduğuna karar verilirken, barolardan virüs konusunda hangi önlemleri aldıkları konusunda da bilgi alınmıyor.

Bu noktada seçimli genel kurulların "etkinlik" olup olmadığı da tartışılabilir ki, yukarıda açıkladığım hukuksuzlukların yanında bu tartışmaya girmeye gerek dahi duymuyorum.

Burada son olarak şunu da söylemek gerek: Daha önceden oda seçimlerine karışmayacağına dair kararı olan YSK'nın iktidarın lehine bir karar çıkması gerektiğinde müdahil olmaktan çekinmediği görülüyor.

TBB Başkanı ne diyor?

Yazının başında belirttiğim gibi, TBB yönetim kurulu görüşünü açıklayan metni oy çokluğu ile almış bulunuyor. Muhalefet edenlerden biri pek tabi, Birliğin Başkanı Metin Feyzioğlu.

"Sağlık meselesi bu. Her şeyin arkasında art niyet aranmamalı" diyen Feyzioğlu'nun bu şekilde düşünmesi normal. Zira ne sağlıkla ne da hukukla alakası olan bu siyasi karar, yeni baroların kurulmasına fırsat tanıyarak genel kurula delege göndermelerini ve dolayısıyla Feyzioğlu'nu yeniden başkan seçtirebilmesini sağlamak için verildi.

Bu köşede defalarca söylemlerini desteklediğim Feyzioğlu'nun koltuk sevdası ile itibarını bu denli kaybetmesine, onun adına üzüldüğümü belirtmeliyim. Bu açıdan Feyzioğlu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ortak noktası, ikisinin de koltuklarında kalmak için hukuku tanımaz hale gelebilmesi.

Yazarın Diğer Yazıları