Filede ekmekten askıda kahveye...

Bu güzel uygulamaya ilk kez doğup büyüdüğüm semtte şahit oldum. Fener-Fatih'te Hamdi'nin fırınında çıkan ekmeklerin bir kaç tanesi filelerin içine yerleştirilirdi. İhtiyaç sahipleri bunlara el sürmeden alıp giderlerdi. O zamanlar naylon poşetler olmadığı için ekmekler fileye yerleştirilirdi.

Daha sonra takriben 20 yıl önce bu olaya Gemlik'te rastlamıştım. Bir Bursa seyahati dönüşü zeytin almak için uğradığımız Gemlik'te açık fırın görünce ekmek ihtiyacımızı da giderelim dedik. Fırına girdiğimde, çivilere asılmış naylon torbalarda ekmek gördüm. Ne olduğunu sorduğumda, -cevabı tahmin etmiştim- ekmek almaya durumları müsait olmayan vatandaşlar için hali vakti yerinde olanların ekmek alırken bir tane de onlar için ayırttıkları söylendi. Buna 'askıda ekmek' deniyordu ve daha sonra ihtiyaç sahipleri gelip alıyorlardı...

Yardımlaşma bizim geleneklerimizin gereği...

Sadaka taşı

Bizim yardımlaşma geleneklerimiz içinde bir de sadaka taşı bulunmakta. Bunlar, tepesinde para bırakılabilecek oyuk bulunan taşlardır. Yardımda bulunmak isteyen buraya gerekli miktarda para bırakır. İhtiyaç sahibi de ihtiyacı kadarını alır. 

Hani sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek denir ya...

Sadaka taşı da öyle bir şey

Kökeni Selçuklulara kadar uzanmakta. Osmanlı döneminde yaygınlaşmış.

İhtiyaç sahiplerinin rencide olmaması için düşünülmüştür.

Yardım yapan ile alan birbirini görmez, tanımaz ve bilmez. Alanın mahcubiyetten, verenin ise riya ve gösterişten uzak durması beklenir.

Askıda kahve

Askıda ekmeğe benzer bir uygulama da İtalya'da yapılmakta.

Onlarınki 'askıda kahve'...

Malum İtalyanlar espresso tiryakisidir.

Yıllar önce okumuştum askıda kahvenin hikâyesini. Özetle size de aktarayım:

"Ünlü İtalyan sinema sanatçısı Vittorio de Sica ve arkadaşları, Venedik'in kenar mahallelerinden birindeki cafe-barda espresso içerken içeri bir müşteri girer ve barmene "İki kahve, biri askıda" der. İki kahve parası verir, birini içer gider. Barmen de duvardaki asılı çiviye bir küçük kağıt asar. Biraz sonra bu sefer iki kişi cafeye gelir onlar da "Üç kahve biri askıda" der ve kahvelerini içip giderler. Barmen yine askıya küçük bir kağıt asar. Bu biz orada kaldığımız süre böyle devam eder. Bir süre sonra kahveye, üstü başı biraz eski-püskü, belli ki yoksul bir kişi girdi ve barmene "askıdan bir kahve" dedi.

Barmen hemen bir kahve hazırladı ve yeni müşterinin önüne koydu. Yoksul kişi kahvesini içtikten sonra para ödemeden

çıktı, gitti. Barmen ise duvardaki askıya taktığı kağıtlardan birini kopardı, parçalayıp çöp kutusuna attı."

Böylece yoksul da kahve özlemini, rencide olmadan gidermiş oluyordu...

Ekmekçi İtalyanlar

İtalyanlardan bahsetmişken onların ekmeğe olan tutkularından da söz etmeliyim.

Malum bizim Hüseyin Movit'in Balat'ta kokoreç, Boşnak köftesi satan bir mekanı var.

Ekmek arası kokoreçini de bilen bilir...

Burası günün her saatinde meraklıları tarafından dolup boşalır. Özellikle uykuluk karışımı kokoreç herkes tarafından beğenilmekte.

Tur rehberleri özellikle İtalyan turistleri getirecekleri zaman Hüseyin Movit'i "Bunlar da bizim gibi ekmeğe düşkünler, ona göre ekmek takviyesi yapıp tedarikli ol" diye özellikle uyarmaktalarmış. Anlaşılan, Ekmeksiz hayat, gerisi bayat lafı İtalyanlar için de geçerli...

GÜNÜN SÖZÜ

İnsanın en büyük hatalarından biri de doğru zamanı yanlış kişilerle doldurmaktır... Charles Bukowski

 

 

Yazarın Diğer Yazıları