Fincancı'yı kim "Başkan"laştırdı?

Karabağ'ı geri alma ihtimali, ilk defa böyle ete ve kemiğe bürünmüş, somutlaşmış halde belirdiğinden bu yana içim içime öyle sığmıyor ki, ne yalan söyleyeyim adını bile anmak gelmedi içimden.

Va fakat, kalemimi, Türk Tabipler Birliği merkezli polemiğe o kadar bulaştırdıktan sonra yazmasam, yok sayıyor, görmezden geliyor, daha fenası gözden kaçırıyor gibi olacaktı; öyle olmasa da, öyle algılanmasına çalışanlar çıkacaktı.

Yüreğim tıka basa Karabağ ile doluyken biraz görev savmak gibi olacak ama konum kaydı yaptırmamış olmayayım özenle tuttuğunuzu bildiğim sicil dosyalarımıza.

***

Şebnem Korur Fincancı…

-     Ermenistan saldırıları sonucu iki çocuğun daha can verdiği, Fidan ve Şehriyar'ın acısının içimizi ayrı yaktığı şu günlerde daha kolay idrak edilecektir muhakkak ne anlama geldiği- Türkiye'ye karşı, sözde Ermeni iddialarının savunuculuğunu yaptı. Hocalı'nın ne yaşı, ne kanı kurumamışken daha, "Ermeni halkının acısını" paylaştı. Ona göre "Türkiye soykırımcı"ydı. Sanıyorum şimdi de sorsanız; Azerbaycan'ın "zavalı Ermenistan(!)"daki katliamı filan diye yorumlar tanık olduğumuz vatan savunmasını…

-     FETÖ'nün Silivri kumpaslarına müdahil oldu; Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr Muammer Aksoy ve Doç Dr. Bahriye Üçok suikastları ile Umut Operasyonu Davasının "Ergenekon" yaftalı "torba dava"yla birleştirilmesine çalıştı. Pişman olmadı; ilan etmekten kaçınmadı; bugün olsa yine yapardı.

-     "Barış İçin Öcalan'a Özgürlük" isteyenlerle aynı platformlarda yer aldı; "barış"ın teröre boyun eğerek, taviz vererek tesis edilebileceğine inandı. Teröristlerin yaşam hakkını savunurken, terörle mücadele eden Türk ordusunun "suç işlediği"ni ileri sürdü. PKK açılımından başka bir şey olmayan "Çözüm Süreci"ni destekledi ama şehirlerin cephenelerle doldurulduğu bu sürecin sonundaki "hendek operasyonları"nı "devletin katliamı" diye tanımlayan "Barış İçin Akademisyenler Bildirisi"ni imzaladı.

-     "Terör örgütü propagandası yapmak" suçundan yargılandı, hüküm giydi, Anayasa Mahkemesi'nin kararı üzerine yeniden yargılanınca beraat etti.

-     "Yetmez ama evet"çiydi. Sahiden de, bu zihniyetin memleketin başına ördüğü onca musibet yetmedi, 15 Temmuz'un ayan beyan ortadaki "faili"ni aklarcasına, darbe girişimindeki rolüne dair "belgesi yok" dedi.

Uzatmaya lüzum yok, "o dil"i biliyorsunuz işte;

"Faşist devlet…"

"Katil T.C…"

"Faşizme karşı omuz omuza…"

"Kahrolsun Faşist Türkiye Cumhuriyeti Devleti…"

"TC devletinin paranoyak - histerik bayrak şövenizmi…"

"Kürt halkına zulüm…"

Katıldığı birçok organizasyonda, eylemde, imza attığı bildirilerde bu nevi ifadeler yahut bunların daha kavramsallaştırılmış halleri dillendirildi.

***

Velhasıl…

Ben bir hekim olsam; bin oyum olsa birini vermem Fincancı'ya. "Türk hekimleri"nin sair ekseriyeti de vermedi aslında. Ama Fincancı oturacak artık TTB Başkanlığı koltuğunda.

***

Nasıl mı olur?

***

Bu kadar lafla peynir gemisi yürütmeye hevesli, bu kadar elini taşın altına koymaktan korkan, bu kadar keyif ehli bir "milliyetçilik" ortamında bal gibi olur!

***

TTB'nin 100 binden fazla üyesi, 500'e yakın (486) delegesi var.

TTB kongresinde oy kullanan delege sayısı, 308.

Fincancı'nın aldığı oy sayısı, 240.

Bırakın 100 binden fazla üyenin temsilciliğini, toplam delege sayısının yarısından bile az!

Bu durumda Fincancı'yı kim "Başkan"laştırdı; seçenler mi, seçmeyenler mi?

Çoğun tiranlığı pek sevilir ama çoğunluğun suskun yahut çekimser kaldığı hallerde azınlık da çoğunluk adına karar alma gücüne erişebilir demokrasilerde!

***

"TTB kapatılsın" tartışması başladığı günden bu yana "bir ihtimal daha var" demeye çalışıyordum.

Tam da kongre tarihinin ilan ediliği günlerde "kapatma"yı gündeme getirip -tabiri caizse- fincancı katırları ürkütmek, gardlarını almaya sevk etmek, bir cenahı birbirine sıkı sıkıya kenetlemek, tepkisel bir sözde birlik oluşturmak (oluşturabildikleri de sayısal olarak ancak bu kadar işte) yerine, güçlü bir liste çıkarılamaz mıydı? Delegenin tamamının katılımı sağlanamaz mıydı? Üst üste onca kötü tecrübe yaşamış, ayrışmadan bitap bir ülkede en kolayı; "makul"de uzlaşıya açık olanların iknasına çalışılamaz mıydı?

Hadi liste yarışı olmadı; listeye dahil olsalar bile aslen kurullara aday olan her hekimin ayrı ayrı yarıştığı kongrede, "tıp camiası"nın "saygın"lığında buluştuğu isimlerle listeyi delme imkanı da mı yoktu?

Bir ihtimal daha vardı; cömertçe harcandı.

Yapımda ve yayında emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler!

 

Yazarın Diğer Yazıları