Fransa seçimleri Türkiye'deki seçmene ders

Fransa seçimleri Türkiye'deki seçmene ders

Avrupa''da merakla beklenen seçim sonuçlandı: Fransa''da cumhurbaşkanlığı seçimlerinde galip gelen Emmanuel Macron oldu. Sağın temsilcisi Macron, yüzde 58,2 oy oranına ulaşarak rakibi "aşırı sağın" temsilcisi Marine Le Pen''i mağlup etti. 2017 yılında yapılan son seçimlerde yüzde 66 oy oranıyla seçilen Macron''ın seçmen desteğini büyük ölçüde kaybettiği malum. Bu açıdan, seçim zaferinin ardından yaptığı ilk konuşmadaki şu sözleri önemli:

"Birçok yurttaşım beni desteklemek için değil, aşırı sağı engellemek için bana oy verdi."

Aday tercihi ve seçmen tercihi

Bu sözün neden üzerinde duruyorsun, derseniz; cevabım, elbet Türkiye''de yapılmasını beklediğimiz seçimlerle ilişkili olacaktır.

Şöyle ki…

Seçime olağan sürecin işlemesi halinde bir yıl kadar bir sürenin kaldığı, dolayısıyla seçim tartışmalarının yoğunlaşmaya başladığı döneme giriyoruz. Bu süreçte Türk siyasetinde en çok tartışılan husus, muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kim olacağı.

Malumunuz, muhalefet partilerinin sayısı bu seçim döneminde oldukça artmış vaziyette. Altı partinin siyasi güçlerini birleştirmesinden bahsediyoruz.

Ancak aynı zamanda da altı tane -belki tamamen farklı olmasa da- farklı ideolojiler içeren, farklı görüş ve misyona sahip partiler bunlar. Dolayısıyla seçmen kitleleri de tamamen homojen değil.

Bir partinin öne çıkan ismi, birliktelikteki diğer partinin seçmenleri tarafından beğenilmeyebiliyor. "X, aday gösterilirse sandığa gitmem" diyen seçmen sayısı oldukça fazla.

Dolayısıyla, daha önce de yazdığım gibi, muhalefet cephesindeki herkesi memnun edecek bir aday üzerinde uzlaşılması, imkansıza yakın bir ihtimal. Elbet bir kesim, partilerin uzlaşıya vardıkları adaydan memnun olmayacak, öfkelenecek ve belki de tepkisini seçim günü sandığa gitmeyip "çekimser" kalarak gösterecek.

Sandığa gidilmemesinin bedeli

Nitekim, Fransa''da da halkın yüzde 28''i seçimlerin ikinci turunda sandığa gitmeyi reddederek çekimser kaldı ancak yine de aslen gerçek anlamda çok daha az destekçisi olan başarısız lider Macron, sırf Fransız halkı için daha tehlikeli bulunan Le Pen seçilemesin diye, tekrar tercih edildi.

Tabii, burada öncelikle şunu söylemek isterim; elbette ki umarım, Fransa''daki gibi, siyasi geçmişi lekeli iki aday arasında tercih yapmak zorunda kalmayız ve umarım, muhalefet partileri ülkenin geleceği açısından en doğru isim üzerinde uzlaşır. Ancak burada kastettiğim, muhalefet partilerinin temsil ettiği geniş heterojen topluluğun içinde oluşması doğal olan bir hoşnutsuzluk ve üzerinde durmak istediğim de söz konusu hoşnutsuzluğun kimseyi sandığa gitmekten alıkoymaması gerektiği.

Zira, temsili demokraside, seçmen, her zaman tam olarak gönlünde yatan aday için oy kullanmaz. Bazen de (hatta bazen değil, çoğu zaman bu böyledir) kendi fikirlerine "yakın" gördüğü aday için, "fikirlerine en uzak olan aday seçilemesin" diye oy kullanır, kullanmalıdır.

Zira, Türkiye''de seçimlere az katılım olması durumunda seçimlerin yenilenmesi gibi bir prosedür yok. Dolayısıyla çekimser kalmak, çekimser kalan kimse için olumlu bir sonuç doğurmuyor. Aksine, siyasal katılımın tamamen dışında kalan seçmenin asla arzu etmediği bir kimsenin seçilmesine sebebiyet verebiliyor.

O yüzden, seçmen sıfatını almış veya seçimlere kadar bu sıfatı haiz olacaklara sesleniyorum; tercihiniz her ne olursa olsun, sandığa küsmeyin ve oy hakkınızı kullanın.

Yazarın Diğer Yazıları