Futbolcunun şöhreti usta yazarın önüne geçer mi?


Cihangir’de mahalleden kız-erkek arkadaşlarımız Cumartesi gecesinden anlaştık... Heybeli adaya gidip yüzeceğiz. 10’u 10 geçe Adalar vapuru öğrencilere 10 kuruş... Geceden annemiz birer ekmek ile zeytin peynir ve birer salkım üzümlü çıkınımızı hazırlarken ihtiyaten de babamın rakı şişesini yıkayıp içini Hamidiye suyu ile doldurmuş, mantarı da bastırmıştım ama yine de rakı kokusu geliyordu. Annem tembih etti; “Vapurda kenara oturun, denizden gelen yel rakı kokusunu alır götürür...”
Bütün arkadaşlar Firuzağa Çeşmesi önünde buluştuk, koşarak yokuş aşağı uçarcasına Tophane, oradan da 28 numaralı tramvayın yeşil renkli 2. Mevki vagonun arkasına doluştuk. Biletçi iki arkadaşın pasosunu görünce bizlere bakmadan 10 bilet kesti, en uzun boylumuz “Topuk Kemal” e verdi, sonra da bilet paralarını ondan istedi; “-Uçlan bakalım Şef Kemal” deyince şaşırdık... Meğer biletçi, Bekçimiz Adil’in oğlu imiş, bizleri de tanıyor ama en uzun boylu olduğu için Kemal’e seslenmiş. Herkes ikişer kuruşu eline saydı. Kemal en itibarlımız oldu. Biletçi de öndeki vatmana; “-Mustafa ağbey, bunlar vapuru kaçırmadan köprü üzerinde indiriver” diye seslendi. Gürültülü gelen kafile olarak tanındığımız için usulca inerken Topuk Kemal biletçinin elini sıkıp havasını attı; “-Ada’ya maça gidiyoruz!.” 
Biz demir merdivenleri, ikişer, üçer atlayarak yer kapmak için koşarken tramvay biletçisinin bizi futbolcu olarak tanımalarının cakasını yaşayarak kıkır, kıkır gülüyoruz. Vapur dolmuş demir kapılar kapanırken iskelede kalanların bir yüklenişiyle vapura doğru devrilmesiyle iki memur da yerlerde. Halk vapura dalarken, bizler de bilet almadan kendimizi vapur içinde bulduk. Vapur tenzilatlı diye ana baba gibi, zembiller, şilteler, testiler ve kundakta bile çocuklar var. Kadın, kız ve yaşlılar güverteye çıkan iki taraflı basamaklara oturup kurulmuşlar, bazıları yan tarafa küçük mavi ispirtolu üçgen ocağı getirmiş cezveyi sürmüş fincanla kahveyi içerken ana ve babasına da çay kaynatıyor. Aslına bakarsanız Adalara vapur 25, öğrencilere 15 kuruş ama, adı tenzilatlı ya, çekiciliği burada. Üstelik 5 kuruş da önemli; ekmek 6 kuruş, 5 kuruşa 5 simit alınıyor 1934 yılında...
Kınalıada’ya vapur yaklaşırken büyük boşalma başladı bizler de atletler gibi koşarak kanepeli boş yerlere oturduk. Hele vapur iskeleye yanaşınca gemi hepten boşaldı... Kınalı ada, Ermenilerin yazlıklarının bulunduğu en kalabalık azınlıkların yeri imiş, misafirleri ziyaretçiler çok olduğu gibi ayrıca yüzme için sahilleri de çok müsait. Diğer Adalar ve bizim gideceğimiz Heybeli Ada gibi kayalık değil.
Bu sırada Metin ile Canan koşarak yanımıza geldi ve usulca;



“-Galatasaraylı Eşfak Aykaç, dün maçtan sonra evinde kalmış babasıyla Heybeli Ada’ya yazlıklarına gidiyorlarmış, imzalı resim isteyelim!.” demesiyle hepimiz heyecanla ayağa kalktık. Hele Galatasaray hastası ben, yerimde durur muyum?.. Eşfak Aykaç, yanındaki fötr şapkalı adamla konuşuyor... İlk ben yaklaştım ama resim istemeye ve konuşmaya çekiniyorum. Arkadaşlarım Canan ile Metin de gelince cesaret buldum yaklaşarak dedim ki; “-Eşfak ağbi, maçı kazanmışsınız tebrik ederim. Arkadaşlar da sizi tebrike geldiler ama bizlere birer resim verirseniz çok seviniriz. Eşfak Aykaç ayağa kalktı, bizler elini öperken, ” Çocuklar teşekkür ederim ama resim yanımda yok, evde, size nereye gidiyorsunuz?.. 
Hepimiz birden “Heybeli Ada’ya!” çığlığı atınca yüzü güldü.
Bu sırada yanındaki  fötr şapkalı adam biraz da hışımla sordu:
 “-Hepiniz Eşfak’ı tanıyorsunuz, peki ben kimim?..”
Şaşırmıştık, kendini tanıttı:
 “-Ben de Eşfak’ın babası Fazıl Ahmet Aykaç...”
Birbirimizi dürterken, kaçıncı sınıf öğrencisi olduğumuzu ilk önce bana sonra diğer arkadaşlara sordu... Hiç birimizin kendisini tanımadığını görünce küskünce otururken söylendi;
“-Bunca kitaplarım, edebi eserlerim var... Makalelerim, şiirlerim dergilerde çıkıyor... Bunu yarın İstanbul Valisi’ne söyleyeyim, Maarif Müdürü’ne talimat versin.. Milletin mütefekkir ve edebi şahsiyetlerini öğrencilere öğretsinler!.”
Adamın sinirlenmesiyle hepimizin adeta ödümüz koptu. Selameti, resim falanı düşünmeden alt kata sıvışmakta bulduk. Bu sırada vapur da zaten Heybeli Ada iskelesine yanaşmaktaydı...

Yazarın Diğer Yazıları