Gaflet-dalalet-ihanet

Önceki bir yazımda “Atatürk’ü yormayalım artık” demiştim ama -bağışlasın beni- olaylar beni, her konuda O’nu anmaya, referans almaya zorluyor.
Mustafa Kemal Atatürk 1927’de “Büyük Nutuk” unda, Cumhuriyetini emanet ederken; “İstikbalde dahi bu hazinenden mahrum etmek isteyen iç ve dış bedhahların -düşmanların- olacaktır” ve ülke içinde “kişisel çıkarlarını yabancıların emelleriyle birleştirmiş, gafil, dalalet hatta ihanet sahipleri olabilir” demekle, sanki bu günleri ve o kişileri görmüş!

Haine hain denmeyecek!
Gülhane Hattı Hümayunundan sonra Tanzimat ilan edilince, tellallar çıkarılmış; “Duyduk duymadık demeyin, bundan sonra gâvura, gâvur denmeyecek” diye bağırmışlar! Şimdi her zamankinden fazla, içten kuşatmış hainlere, “hain” demeyelim de ne diyelim? Bir tepenin üstüne çıkıp “Hainler” diye bağırsak, her kapıdan birer ikişer çıkacaklar. Şimdi tezkere kabul edildikten sonra, nazik yerleri dingildiyor ve tezkereye karşı seslerini, gittikçe yükseltiyorlar!
Fakat anlaşılan bu “hainlere” , adları, sanlarıyla “hain” denmeyecek!
Bakın; bunların çoğunu “medya marketinde” barındıran Aydın Doğan’ın, Emin Çölaşan’ı “kovmasının” - daha doğrusu istemeyerek daha da yüceltmesinin- sebebi, “hainlerin ihanetlerini” cesaretle teşhir etmesi imiş!
Bu, gafilden öte hainleri, şu sırada tezkereye karşı çıkmalarına bağlı olarak adları ve sanlarıyla teşhir etmek isterdim, ama ne çare ki, ancak bazılarının yazdıklarından alıntılar yapmakla yetinmek zorundayım. “İsimleri lâzım değil” , kendileri anlarlar, herhalde okuyucularım da anlarlar!
Tezkere kabul edildi süngünün ucu göründü ya Kürtleri, Amerikalıları, AB’yi aldı bir telaş. Bizi, ya yatıştırmaya çalışıyorlar, ya da tehdit ediyorlar. Ne var ki, şimdiye kadar, kendi gücümüzü bilmediğimiz ve gereken iradeyi göstermedğimiz için aldırmadılar, savsakladılar.

İçimizdeki ihanet

Çok anlamlıdır; içimizdeki hain ve gafiller şimdi, dışarıdaki hasımlarımızdan fazla, telaş içindeler! Ve acaba, bu telaşı, bu öfkeyi askerlerimiz öldürülürken, PKK’ya ve destekçilerine karşı, neden göstermediler? Çünkü onlara göre Kürtçüler ve ABD haklı idi?
Ali Kemal uzantısı AB’nin paralı sözcüsü bir zat bakın ne diyor; “Amaç, PKK’yı tamamiyle olmasa bile, yaşanabilir veya tahammül edilebilir bir düzeye indirebilmek ise, o zaman gerçekçi davranmak gerek... Amerika ile somut işbirliği yapılmasını kastediyorum... Washington’u döverek, ABD yönetimi ve Pentagon ile kavga ederek, PKK ile etkin bir mücadele yapamayız... ABD, Irak’ı istila etmiş olan bir süper güç. Washington’un onayı ve yeşil ışığı olmadan, Irak’ta askeri bir harekat yapabilmek çok zordur..”
Bu post-modern Ali Kemal, “ABD’nin her dediğini yapmaktan değil, ABD’yi ikna etmekten söz ediyormuş.” Koca Türk milleti, kendi çıkarları söz konusuyken, neden yabancıları “ikna etmek” zorunda kalsın ki?
Sormak lazım: ABD, bu işi şimdiye kadar neden savsakladı, bizi “eş güdüm-mutabakat vb..” safsatalarıyla neden oyaladı?
Ve en önemlisi; haydi ikna olursa, veya kararlılığmızı anlamış görünse bile, bütün Ortadoğu planlarının ve çıkarlarının temeli olan “Kürt kartını” , elinden bırakır mı?
Ve bu zat der ki; “Bu çok ince bir ipte yürümeye benzer.” Önce, Türkiye  “ip cambazlığı” yapmaya neden mecbur?

İnce ip - kalın ip

Erdoğan, kırk yılda bir doğru bir şey söyledi, ABD’ye meydan okudu: “İnceldiği yerden kopar” diye...Ama görünen o ki hükûmet, şimdi “ipe un sermekte” ve “ipin” ucu da Amerikalıların elinde!
Ve “ip” sözü, “hainlerın” sonunda gitmeleri gereken yeri gösteriyor!
 “Oraya” gitmeleri gereken hainler çok! Mesela, “şeytan üçgeninin küçük bacağı...” Mesela, APO postacısı eski FKÖ üyesi!. Mesela bir “bayram zade!”
Ve de mesela post-modern Kürt Teali Cemiyeti üyesi soruyor; “Tankla topla girdik ve bütün Kuzey Irak’ı işgal ettik. Kürt sorunu biter mi?” diye.
Benim, hainleri sayacak yerim bitti, ama Kürt ve bölücülk sorunu, başımızda böyle gafiller, içeride de böyle hainler oldukça, kolay bitmez. “İp” biter, onlar kolay bitmez. Ama milli iradeyle “bitirilir...”


Cevap ve Düzeltme
Gazetenizin 11 Eylül 2007 tarihli nüshasında Altemur Kılıç tarafından kaleme alınan yazıda ileri sürülen “Fethullah Hocanın misyonerleri” iddiası gerçek dışı olduğu gibi, “öğrencilerin Atatürkçülüğe ve milliyetçiliğe karşı hazırlandığı” iddiası da tamamen mesnetsizdir. Sayın Gülen’in, Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk ve milliyetçilik konusundaki görüşleri bizzat kendi ağzından medya kuruluşlarında birçok defa yer almasına rağmen; müvekkilimin düşüncelerinin aksine iddialar ortaya atılmasını objektif gazetecilik ilkesi ve basın özgürlüğü ile bağdaştıramıyoruz. Kamuoyuna saygı ile sunarız.
Fetullah Gülen Vekili
Av. Orhan Erdemli

Yazarın Diğer Yazıları