Gara Operasyonu

Gara Operasyonu Türkiye'de bir dönüm noktası mı oluyor? Bir yönüyle öyle oluyor gibi. İlk defa iktidarın iki bakanı, ana muhalefet partisi CHP'yle İYİ Parti'ye bilgi vermek zorunluluğu hissetti?
Neden?

Çünkü Gara Operasyonu'nun sonuçları planlandığı gibi olmadı. Hedefe varıldı, ama kayıplarla dönüldü. Bu yönüyle, iktidarın ve kurumların sorgulanmasına neden olacak sonuçlar doğurdu.
Her şeyden evvel 11'i asker ve polislerden ikisi de sivilden oluşan 13 rehin terör örgütü tarafından şehit edildi. Pençe Kartal-2 adı verilen bu harekâtta resmi bilgilere göre, operasyonda 3'te asker şehit olmuştu. Böylece toplam şehit sayısı 16'ya çıktı.
Bu önemli bir kayıp.
Sorgulanmasını gerekli hale getiriyor.
Madalyonun öteki yüzünde ise, PKK tarafından kaçırılan 11 güvenli görevlisi ve iki sivilin hazin öyküsü var. Tam 6 yıldır rehin olarak dağlarda tutulmuşlar. Bu zaman zarfında rehinelerin anaları babaları iktidarla pek çok kere bağ kurmak ve evlatlarının akıbetini sormak istemişler ama sonuç alamamışlar. Aynı şeyi milletvekilleri yapmış gene her yer duvar olmuş.
Bu 6 yılda Türkiye'deki siyasal yönetim, pek çok karar aldı.
- Seçimlerde PKK liderinin ağzından bildiriler okuttu.
- Onun kardeşini TRT'ye çıkardı.
- Hendekler kazıldı, kendi ülkemizi teröristlerden almak için 800 güvenlik elemanını şehit verdik.
- Kobani olaylarında bombalar patladı. 50 kişi öldü.
- İktidarın küçük ortağı HDP milletvekili Ahmet Türk'ün hapisten çıkarılmasını istedi vs.
Listeyi çoğaltabiliriz.
Türkiye'de köprülerin altından çok su geçti. Geldik bugünlere. Bugünlerde iktidar, halen daha meselenin ciddiyetini kavramamış gibi davranıyor.
Üzücü olan bu!
Neden söz ediyorsun diyorsanız söyleyeyim: Birincisi, 16 şehit vermiş bir ülke havası topluma yansıtılmıyor. Mesela Perinçek, "13 ölü ile yas ilan edilmez" demiş. Acaba kaç şehit vermemiz lazım, diye insanın sorası geliyor.

İkincisi, parti kongresinin konusu olarak gündeme sokuluyor. Böylece siyasal nesneye dönüştürülüyor. Siyasal nesneye dönüşünce ortaya farklı sonuçlar çıkıyor. Mesela şehit anasının acılı haline bakılmadan, parti kongresinin yapıldığı salon toplantısına telefonla bağlantı kurularak solona ve Türkiye'ye mesaj verilmesi gibi.
Üçüncüsü de sayısal karşılaştırma. "Hepsinin intikamını aldık. 51 kişiyi de biz öldürdük" demek, bir kıyaslamadır. Mehmetçiğin, terörist cesediyle karşılaştırılıp buradan sayısal çoğunluk hesabıyla bir sonuç çıkarmak hiç hoş bir değerlendirme değil. Bizi ilgilendiren, içimizi acıtan, yüreğimizi yakan sayısı kaç olursa olsun Mehmetçiğimizin şehadetidir. Karşısına binlerce ölü terörist koysanız bile acımızı dindirmez.
Dördüncüsü, şehitleri ve PKK ile mücadeleyi, iktidarın ve ortaklarının meselesi olarak gösterip, HDP hariç diğer muhalefeti suçlamak. HDP'yi anladık. PKK'nın siyasal uzantısı olarak kalmakta ısrar ediyorlar ama ötekiler öyle mi? Elbette değil. Öyle olmadığını da kaç kere ilan ettiler. Kaldı ki iktidar ortaklarının dışında kalan herkes topyekûn PKK'nın yanında olsa ne olacağını herkes biliyor. Ülke biter, tükenir. Öyle ise milletin en acı gününde bile, o acıyı toplumca paylaşmak yerine neden siyasi malzeme haline getiriyorlar?
İşte AKP'nin Türkiye'ye getirdiği siyasi hastalık bu. Sürekli toplumsal bütünlüğe ateş etmek, her durumdan (şehitler bile olsa) siyasi kazanç elde etmek ve bütün olaylara bu gözle bakmak.

Ne yapıp edip, lafı, CHP'ye ve İYİ partiye getirip, "siz PKK adını söylemeden kınadınız", yok siz "ağzınızın ucuyla söylediniz" diyerek, siyasal topluma mesaj üstüne mesaj vermek, şehitlere bakış konusunda ne kadar samimi olduklarının da bir göstergesi değil midir?
Sonuç olarak, TSK aldığı istihbaratı iyi amaçla değerlendirmiş ve yola çıkmıştır.
İktidar, iki bakanını göndererek muhalefetle temas kurması yerinde bir davranıştır. Üstelik geç kalınmıştır.
Türk Milleti, düşmanlarını bir kere daha tanımıştır.

ABD, AB ve benzeri ülkelere güvenilmemesi gerektiği belgelenmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları