İstanbul’un tarih ve kültür kokan ilçesi Beyoğlu’nda, önceki yüzyıllardan kalan İtalyan izlerini takip etmek mümkün. İstiklal Caddesi’nde Tünel’den Tepebaşı’na doğru yürürken İstanbul Sanayi Odası’nın bulunduğu Odakule paralelinde dar bir yolda karşımıza çıkan Garibaldi Binası, 1884 yılında ünlü mimar Alessandro Vallauri tarafından yapıldı.
Garibaldi Sahnesi sizi bekliyor. Beyoğlu’ndaki saklı İtalya
İstanbul’un tarih ve kültür ilçesi Beyoğlu’nda saklı bir bina sizi çağırıyor. Tünel’den Tepebaşı’na yürürken solda ara bir yolda bulunan adını İtalya’nın ulusal kahramanı Garibaldi’den alan tarihi binası tiyatro oyunlarına ev sahipliği yapıyor.
Adını İtalya’nın ulusal kahramanı Giuseppe Garibaldi’den alan yapı, kuruluşundan itibaren İstanbul’da yaşayan İtalyanların buluşma noktası oldu. Giuseppe Garibaldi’nin hayat öyküsünden söz etmek gerekir aslında burada. Garibaldi, İstanbul’a yolu ise bir deniz seferinde hastalanmasıyla düşüyor. Denizci bir aileden geliyor ve 1828 yılında tayfalık yaptığı gemide rahatsızlanıyor. Karadeniz’e gidecekken geminin kaptanı en yakın liman olan İstanbul’da onu indiriyor. Aslında iyileşip dönüşte tekrar binmeyi planlasa da üç yıl İstanbul’da kalıyor. Burada kaldığı dönemde Fransızca öğretmenliği yapıyor ve İstiklal Caddesi üzerindeki Eski Çiçek Sokak’ta (Via Linardi) oturuyor. Günümüzde Casa Garibaldi olarak tanınacak İtalya İşçi Yardımlaşma Cemiyeti’nin kuruculuğunu da üstleniyor.
‘Casa Garibaldi’ adıyla yıllardır İtalyan İşçi Yardımlaşma Cemiyeti’nin kullanımına sunuldu. 1920’li yıllarda konser, dans gösterisi ve operalara ev sahipliği yapan Casa Garibaldi’de aynı zamanda yapılan toplantılar İtalyanlar tarafından kayıt altına alınırken, zengin bir kütüphane oluşturulmasına katkıda bulundu.
2012 yılında İtalyan Vakfı ile Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) arasında yapılan protokolle, tarihi binanın yeniden kent yaşamına kazandırılması için restorasyon süreci başlatıldı. Tarihi bina 10 milyon dolara restore edildi. Restorasyonu 2017 yılında Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) tarafından yaptırılan binanın kullanım hakkı da 10 yıllık süre ile yenilendi.
Tarihi dokusu korunarak kent yaşamına kazandırılan bina etkinlik alanı olarak sanatseverlerin hizmetine sunuldu. Tarihi bina, 2019-2020 sanat sezonunda Devlet Tiyatroları Garibaldi Sahnesi adıyla perdelerini açarak oyunlara ev sahipliği yapıyor.
Tarihi binanın içine girdiğinizde ise sizi yüksek tavanlı bir salon karşılıyor. Merdivenlerden tiyatro sahnesinin bulunduğu üst salona çıktığınızda ise duvarda ‘Chi Ama La Patria Onor Con le opere’ yazısı dikkatinizi çekiyor. Türkçeye çevrildiğinde ise ‘Vatanını seven onu eserle onurlandırsın’. Salonda bir de ahşap bir de balkon bulunuyor.
2019 yılından bu yana Garibaldi Sahnesi, Devlet Tiyatroları’nın bir çok oyununa ev sahipliği yapıyor. Bir çok kez burada oyun izleme fırsatı yakaladım. En son izlediğim İstanbul Devlet Tiyatroları’nın oyunu ‘Çağrılmadan Gelen’ binanın tarihi atmosferiyle bütünleşiyor.
Maurice Maeterlinck’in yazdığı, Memet Fuat’ın çevirdiği ve Lale Ertiş Gençtürk’ün yönettiği tek perdelik ‘Çağrılmadan Gelen’ oyunu bir masanın etrafında yarı karanlıkta oturan bir ailenin akşam dokuzdan gece yarısına kadar geçen süre içinde yaşadıklarını çarpıcı bir dille anlatıyor.
Tahta kuklalar eşliğinde sahnelenen oyunda tüm oyuncular muhteşem performanslarıyla göz dolduruyor. Piyano ve çelloda oyunda önemli bir detay olarak karşımıza çıkıyor.
Sahnenin en önemli özelliği ise yüksek bir sahne olmaması. Seyirci ile sahnedeki oyuncular adeta iç içe.
Seyirci ile aynı mesafede olan sahnede izleyici kendini oyunun bir parçası gibi hissetmesine neden oluyor. Burada izleyiciye farklı bir deneyim sunuluyor. Binanın atmosferinde kapalı gişe olarak sahnelenen bu oyunu siz de mutlaka deneyimleyin, izleyin derim.