Gayya kuyusuna düşmüş bir Türkiye

Bir haftadır herkes Ebu Zer-Emevi saltanatından ve Türkiye’nin içine düşmüş olduğu anlatılmaz derecede zor durumdan bahsediyor. Polis ve yargıda yapılacak olan dehşet verici düzenlemelerden bahsediyor.
Artık açık açık vatandaşın cebinde dolaşıyor iktidarın elleri. İşsizlik Fonu’ndan yapılan lüks harcamalar, vergi düzenlemelerindeki şüpheli durumlar, halkı geçen yıllarda o kadar sevindiren ama şimdi bir  “kazık”  hükmünde olan sağlık değişimleri, tarım arazilerine yapılan saldırılar...
Bunların başını AkSaray denilen o acayip bina çekiyor. Bu bina hakkında dinlediklerim ve okuduklarımdan sonra öğrendim ki lüks merakı için yapılmış olmakla beraber, ihtiyaçtan yapılmış olması gibi bir gerçek de var.
.............
Binanın altında, Orta Çağ saraylarındakiler gibi şaşırtıcı geçitler varmış. Bu geçitlerin nereye çıktığını, tahmin edersiniz herhalde. Herkes bir fikir yürütüyor bu konuda ve yürütülen fikirlerin ortak paydası, kaçış kolaylığı.
Çünkü; bir bina daha yapılıyormuş. Buna rezidans diyorlar. Yani hükümetin tamamını içine alacak bir  “başkent”  gibi bir şey.

***

Herkes bir filmden alınma bir bölüm gösteriyor. Peygamberimizin sahabelerinden Ebu Zer El-Gıfari ile Emevi Halifesi Muaviye arasında geçtiği söylenen bir hadise. Muaviye, çok gösterişli ve çok masraflı bir saray yaptırmış. Böyle şeylere tahammül edemeyen ve dürüstlüğü ile, cesareti ile bugünlere kadar anıla gelmiş Ebu Zer; “Biri bana bu sarayın İslam ahlakı ile Peygamberimizin hayatı ile alakası olup olmadığını söylesin”  dedikten sonra, Muaviye’ye  “yık bunu” diyor. Muaviye söylenenlerin ne kadar doğru olduğunu görünce “peki, yıkacağım” diyor. Ebu Zer’in gidişinden sonra bir köleye 1 torba altın verip, bu yıkma işini onun üzerine atıyor. Artık köle, bunu nasıl Ebu Zer’in dikkatini çekmemek üzere düzenlediyse, öyle yapıyor. İkinci defa sarayı teftiş eden Ebu Zer, yine aynı şeyleri söylüyor. Ama saray, elbette yıkılmıyor.
Yeni öğrendiğimiz bilgiler, daha doğrusu yeni öğrendiğimiz artık eskiyen bilgilerden biri de bu yeni ucubenin 1000 odasının hepsinin 24 saat aydınlatılması. Siz Anıtkabiri ışıklandırır mısınız... Odalardan birinin tefrişi için de bilmem kaç trilyona mobilya ısmarlanıyor. Bilmiyorum gidip oturacağım demişti ama, girip oturabilecek mi bilmiyorum... Çünkü iş, git gide sarpa sarıyor.

***

Maden kazalarının çokluğu ve yarattıkları facialar, tarım alanlarının yok edilmesinden kaynaklanıyor. Türk köylüsü çiftçidir, toprağını işlemekten mutluluk duyar ama işleyeceği alanları tırpanladılar. Elektriğini kesiyorlar, suyunu kesiyorlar, gübre fiyatını, mazot fiyatını yükseltiyorlar. Bu çocuklar, bu adamlar, alıp başlarını madende çalışacakları yerlere gidiyorlar. İşte onar, on beşer ölümler. Ayrıca sadece onların madende eğitimsizlikleri değil, hükümetin maden sahalarını kontrol etmemesinden kaynaklanan eksiklikler...
Türkiye, maden kazalarıyla dünya sıralamasında başlarda geliyor, yoksullukta da öyle, işsizlikte de öyle.
.............
Ama yapacak bir şey yok. Bu bilmem kaç katrilyonluk saray bozuntusuna iktidarın ihtiyacı varmış. Oraya toplanıp, Türkiye’yi oradan idare edeceklermiş. Ben her zaman söylerim ‘tedbire takdir uymaz’ diye, yine öyle olabilir. Ama bunlar ders almıyorlar ve ayrıca çaresizler. Yapacak bir şey kalmadı.

***

Bir yandan çözüm süreci, bir yandan polislerimize, subaylarımıza, astsubaylarımıza yapılan suikastler... Peki, çözüm süreci biterse daha ne olabilir Allah aşkına. 6-7 Ekim’deki gibi bir facia olmaz mı! Oldu. Daha kötü ne olabilirdi? Onların canını cumhuriyete emanet etmiş halkımızın evi, arabası, canı, dükkanı, malı, zarar gördü mü, gördü. Peki bunlar çözüm sürecini bırakırlarsa, daha başka ne yapabilirler. Sizin de onlara karşı yapabileceğiniz bir şeyler vardır elbet. Yeter artık bu konuya teslim olmanız. Çok acı ve zarar veriyor.

Yazarın Diğer Yazıları