Gazeteci Fatih Ergin Kılıçdaroğlu'nun kimi aday yapması gerektiğini açıkladı. CHP liderine açık mektup yazdı

Gazeteci Fatih Ergin Kılıçdaroğlu'nun kimi aday yapması gerektiğini açıkladı. CHP liderine açık mektup yazdı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na açık mektup yazan Gazeteci Fatih Ergin, “Halk Partisi zor zamanların partisidir.” söylemini hatırlattı. Ergin, seçimlerde "sahaya rakibin korkulu rüyası olan yıldız isimle" çıkılması gerektiğini söyledi.

Gazeteci Fatih Ergin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu''na açık mektup yazdı. Ergin sosyal medya hesabından yayımladığı mektubunda, yaklaşan seçimlerde CHP''nin izlemesi gerektiği yolu partinin tarihteki kritik süreçlerini anımsatarak anlattı.

Politik sohbetlerin “Halk Partisi zor zamanların partisidir.” söylemini hatırlatan Ergin, 2018’deki genel seçimleri öncesinde YSK''nin seçim barajı tuzağına karşı İYİ Parti''nin meclise girme sürecinde CHP''nin 15 vekilini vererek üstlendiği kritik rolü örnek olarak gösterdi.

Ergin, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinden doğan ve cumhuriyetimizle yaşıt olan CHP’nin seçimlerde izlemesi gerektiği yolla ilgili "Geldiğimiz noktada; AKP’nin seçimde yenilme zemini oluşmuş, toplumsal muhalefet büyük bir cephe oluşturmuş durumda... Geriye tek şey kalıyor; sahaya rakibin korkulu rüyası olan yıldız isimle çıkmak!" dedi.

Ergin''in Kılıçdaroğlu''na hitaben yazdığı mektup şu şekilde:

Sayın Kılıçdaroğlu,

Siz daha önce duydunuz mu bilmiyorum ama ben şu sözü siyasetin eskilerinden duymuştum; “Halk Partisi zor zamanların partisidir.”

Belki şaşıracaksınız… 

Bu sözü bir CHP’liden değil, ömrü boyunca sağ mahallede mücadele etmiş siyaset eskilerinden duymuştum…
Bu söze; Milli Mücadele döneminin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinden doğan ve cumhuriyetimizle yaşıt olan CHP’nin tarihinden nice örnek vermek mümkün…

Ancak ben çok geriye gitmeyi gerek görmüyorum…

Zira sizin genel başkanlığınız döneminden de “Halk Partisi zor zamanların partisidir” klişesini haklı çıkaracak örnekler verebiliriz…

Mesela 2018’deki genel seçimler öncesinde; seçime girme şartlarını yerine getirdiği ve Yargıtay’ın seçime girme yeterliliğine sahip partiler arasında ilan ettiği halde İYİ Parti’ye kurulan YSK tuzağını partinizin 15 vekilini vererek bozmanız, buna başlı başına bir örnektir…

Meral Akşener’in ricası üzerine yaptığınız bu hamle ile Türk demokrasisine kolay kolay çıkmayacak kapkara bir lekenin sürülmesini engellediniz…

Sonuçları itibariyle halkta AKP’nin yenilebileceği inancını uyandıran 2019 Yerel Seçimlerinde Millet İttifakı’nı bir arada tutan siyaset insanlığınız da aynı konuda döneminizden verilebilecek bir başka örnektir…
İktidara geldiğinizde yapacağınızın sözünü verdiğiniz bazı konuların da, iktidar tarafından oy kaygısıyla gerçekleştirilmesi de, zor zaman siyasetinizin başarısıdır…

Sayın Kılıçdaroğlu,

Ülkemiz cumhuriyet tarihinin en zor zamanlarının birinde, belki de en zor döneminde…

Türk milletinin Büyük Atatürk’ün önderliğinde destansı fedakârlığının eseri olarak kurulan cumhuriyetin başımıza geçirilme süreci, 15 Temmuz sonrasında yapılan fırsatçılıkla büyük hız kazandı…

Atatürk’ün; ulus devlet olarak şekillendirdiği laik cumhuriyet, son yıllarda birçok yönden taarruza maruz kalmış durumda.

Bugün itibariyle, vaziyeti ve manzara-i umumiyeyi özetleyecek olursak;

Türkiye’de  bir taraftan rejim şahsileşiyor, şahıs rejimleşiyor. 

Diğer yandan ise, yandaşları için yağma ve talan düzeni kurup onlara adeta Lale Devri’ni yaşatan AKP iktidarı; yıllardır kasıtlı uygulanan yanlış politikaların sonucu olarak buhrana dönüşen bir ekonomik kriz ve her gün derinleşen bir yoksullukla Türk milletini baş başa bırakmış durumda…

Türkiye; başta Arap sermayesi olmak üzere küresel sermaye için kelepir ülke ve ucuz iş gücü cennetine çevriliyor. 
Türk milletinin büyük çoğunluğu fakr-u zaruret içindeyken iktidar sahibi “bir avuç mutlu azınlık” zümresi israfı ve konforlu hayatlarını vicdanları sızlatırcasına görgüsüzce sergiliyor.

Halktaki inandırıcılığını kaybeden AKP iktidarının, bu gerçeği görerek iktidardan düşme korkusuyla korku imparatorluğunu ayakta tutabilmek için otoriter gücünü tahkim etme çabası karanlığı daha zifiri hale getiriyor.
Memleket dâhilinde iktidar sahipleri; Türkiye Cumhuriyeti’nin laik rejimi dolayısıyla; ne İslami ne de insani bir yanı bulunmayan bir zihniyetin eseri olarak,  bilinçaltında ülkeyi Dar-ul Harp görüyorlar.

İktidar olmayı fetih sayıp, makamlara liyakatsiz olanları yerleştirmeyi ve akçeli işleri fetih hakkı, ganimet sayıyorlar, bu sebeple de haramı helal kabul ediyorlar!

Oysa devlet;  adalet, hukuk, ahlak ve liyakatle yönetildiğinde devlettir…

Devlet kurumlarında bunlardan kırıntı dahi kalmamıştır.

Adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen tek adam rejiminin liyakat cellatlığının arenasına dönüşen devlet kurumlarının bu şekilde kurumsal kimliği yok ediliyor, laikliğin kazındığı kurumlar, Arap gericiliği dayatılarak ihvancı ideoloji ile dizayn ediliyor. 

İşsizlik, kadın cinayetleri, geçim derdi, yok edilen adalet, tarikatların devletleşmesi  adeta toplumsal barışı tehdit eden beka sorununa dönüşmüş durumda.

Sayın Kılıçdaroğlu,

Bana, “En büyük tehlike nedir” diye sorsanız, size “En yakın tehlikedir” cevabını veririm. Bugün, ülkemizin karşı karşıya olduğu en büyük ve yakın tehlike; sığınmacı tehlikesidir…
Tehlike öylesine büyüktür ki; Arap, Afgan ve Pakistanlı istilacılar gönderilmezse, Türkiye Cumhuriyeti tarihin göçlerle yıkılan ilk ulus devleti olabilir.

AKP iktidarı, Suriyelileri ve diğer sığınmacı süsü verilmiş istilacıları toplumun laik sosyolojisini değiştirecek demografik dönüşümün anahtarı olarak görüyorlar…

Sözde sığınmacıların varlığı fırsat bilinerek; Türk Devrimi’ne yönelik “karşı devrim” Arapça tabelalar, yönlendirme levhaları üzerinden yürütülerek, güzel Türkçemizin üzerine Arapça kuma olarak 
getirilmeye çalışılıyor.

Anadolu’daki Türk egemenliği yok edilerek, Türkiye Cumhuriyeti çok uluslu bir din devletine dönüşüme itiliyor…
Sayın Genel Başkan;

Buraya kadar özetlemeye çalıştığım manzara-i umumiye; aslında 2023 sonrası Türkiye’ye yönelik saha düzenlemesinden kesitlerdir…

Ortaya koymaya çalıştığım tablodan da anlaşılacağı üzere; Türkiye, partinizin de amblemi olarak 6 ok ile temsil edilen Atatürk ilkelerine süngüler saplanarak karanlığa sürükleniyor.

Bu tablo; zor zamanların partisi olan CHP’nin omuzlarına yine büyük bir sorumluluk ve vazife yüklüyor.
Öyleyse bugün; CHP, hem cumhuriyetin kurucu partisi, hem ana muhalefet partisi hem de Millet İttifakı’nın iki büyük partisinden biri olarak, bu tarihi vazifeyi yerine getirmeye mecburdur.

Sayın Kılıçdaroğlu, 

Her ne kadar özellikle son 20 yıllık dönemde üzerinde tamamen olumsuz algılar hâkim olsa da, siz de takdir edersiniz ki; siyaset, bir kültürdür, bir inceliktir, bir edep yönetimidir. 
İnsanların cevherindeki kabiliyetleri ölçüsünde ülkeye verebileceklerini uygulamaya geçirebileceği ortamı hazırlama becerisidir.

Siyasetçi ise; halkının genel duruşundan ve sağduyusundan uzak kalmayandır. 

Aksi takdirde o siyasetçi,  halkına karşı yabancılaşmak tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Halkın genel duruşuna aykırı duran siyasetçilerin akıbeti için, siyasi tarihimizin en renkli simalarından nam-ı diğer Anadolu Fırtınası Osman Bölükbaşı’nın, “Siyasetçiyi kuru inat bitirir” sözü yol gösterici niteliktedir…

Geldiğimiz noktada; AKP’nin seçimde yenilme zemini oluşmuş, toplumsal muhalefet büyük bir cephe oluşturmuş durumda…

Geriye tek şey kalıyor; sahaya rakibin korkulu rüyası olan yıldız isimle çıkmak!
Yıldız futbolcuların bir özelliği vardır. 

Sadece formasını giydiği takım taraftarları tarafından değil, rakip takım taraftarlarınca da yıldızlıkları, yetenekleri kabul görür, rakip takım taraftarlarınca da hayranlıkla izlenirler…

Yani mesele; Saray rejimi, aday olarak karşısında en çok kimi görmek istemezse, onu kulübede oturtmamak…

Taraftarın sevgilisi olan yıldızı; (Siz halkın üzerinde ittifak yaptığı isim olarak da okuyabilirsiniz) tribünlere sahada izlettirmek…

Diyeceğim o ki; Haziran 2023’te ya da daha öncesinde yapılacak seçim, muhalefetin kazanmaması halinde gerçek anlamdaki son seçim olacak…

En az kazanmak kadar önem arz eden şey ise şudur; 

Cumhurbaşkanlığı seçimini yüzde 20 fark ile kazanmak var, yüzde 5 fark ile kazanmak var…

Ya da karşı cephe için yüzde 20 fark ile kaybetmek var, yüzde 5 fark ile kaybetmek var…

Yani kazanırken psikolojik üstünlüğü kaybetmemek, rakibe vermemek lazım…

20 yılda ülkeyi karanlığa boğanlar, sandıkta yenilmekten öte, sandıkta tarihe gömülerek yenilmeliler ki, bir daha gelmemek üzere gitsinler… 

Tabi bütün bunların yanında, bir de kazanacakken, kaybetmemek gerek…

İşte, “zor zamanların partisi Halk Partisi”’ne bu süreçte düşen; halkın sağduyusuna inanarak bu ortamı hazırlamaktır. 

CHP, yeniden müdafaa-i hukuk zemininde hareket ederek bu vazifeyi yerine getirme mecburiyetindedir...
Bu sorumluluk CHP’nin omuzlarındadır, çünkü yıldız elinizde…

Ve tıpkı Milli Mücadele yıllarında olduğu gibi; o yıldız Ankara’dan parlıyor…

İlgili Haberler