Gazetecilere baskı geri teper

Gazetecilere illâ ceza verecekler. Hem ceza verdiler hem dışarı saldılar. Arkadaşımız Murat Ağırel, Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç'ı altı ay dört duvar arasında tuttular. Ceza veril(e)meyeceğini hâkimler de biliyor ama konjonktür işte... Madem bu kadar içerde tuttuk, bari ceza verip salalım, demiş olmalılar. Hiçbir surette gazetecilerin cezayı gerektirecek bir vaziyetleri yok. Yaptıkları malûmu ilâmdı. (Murat çok şükür dışarıdasın. Geçmiş olsun. Gözlerinden öperim.)

Gazeteciler, galiba, AİHM Başkanı Robert Ragnar Spano'nun yüzü suyu hürmetine bırakıldılar. AİHM Başkanı geçen hafta Adalet Bakanlığı'nın davetlisi olarak Türkiye'deydi. Yaptığı açıklamalar epey ses getirdi.

R. T. Erdoğan'ın adlî yılın açılışındaki konuşmasında "adalet" vurgusu dikkat çekiciydi. Kulak tıkanamazdı. Yarım ağız da olsa gazetecilerin salıverilmesi inşallah bir başlangıçtır.

Gazetecilere baskı yapan, konuşana baskı yapan, fikrini söyleyeni içeri atan her zaman kaybetmiştir. Bırakın gazeteci gazeteciliğini, siyasetçi siyasetçiliğini yapsın. Halkın ağzına fermuar çekilmesin; insanlar konuşsun. Bütün dünya ülkemizde "adalet"i görsün. AİHM'ye bir dosya dahi gitmesin.

Geçen gün kitaplarıma baktım ve şaşırdım... Hiç aklıma gelmemişti. "Üç Tarz-ı Siyaset ve Tartışmalar" kitabımız meselâ... Yusuf Akçura, hâlâ tartışılan Osmanlıcılık, İslâmcılık, Türkçülük üzerine yazdığı uzun makalesini Mısır'da çıkan "Türk" gazetesinde, 1904'te, ancak imzasız yayınlıyor. Ona cevap veren Ali Kemal'in -Türk gazetesini o çıkarıyordu- makalesi de imzasızdı. Hüseyinzade Ali "A. Turanî", Ahmet Ferit Tek ise "Ferid" imzasını kullanmıştı. Başka cevaplar da buldum gazetede; onlar da imzasızdı.  Devir "Ulu" diye göklere çıkarılan II. Abdülhamit devri. Kazananlar kimler? Fikirlerini söyleyenler.

İstanbul'da, 1921-1923 yılları arasında 42 sayı çıkan Dergâh dergisinin hemen her sayısında yazılar kırpılmış, sansürlenmiş, bazı makaleler hiç konmamıştı. İstanbul işgaldeydi. İngilizler söz geçiriyorlardı. Dergâh, Millî Mücadele'yi destekleyen yayınlar yapıyordu ve başı çeken de Yahya Kemal'di. O da, derginin yazı işleri müdürü Mustafa Nihat Özön'ün dediğine göre, hapsedilme korkusuyla Bulgaristan'a gidiyor ve aylarca orada kalıyor, yazılarını oradan gönderiyordu. (Bu derginin tamamını Dr. A. Zeki İzgöer'le birlikte yeni harflere aktardık. 3 cilt. TTK Yayını.) Kazananlar kimler? Millî Mücadele'yi yürütenler.

Anadolu Mecmuası 1924-1925 tarihleri arasında 12 sayı çıktı. Mükrimin Halil Yınanç'ın Selçuklulara dair araştırmaları 1940'tan itibaren gösterilir ama o daha 23-24 yaşlarında, Selçukluları, Anadolu Mecmuası'nda geniş geniş yazmıştır. Derginin bir özelliği "Türkiye" adına karşı çıkması. Başka adlar teklif ediyordu. "Anadoluculuk" akımını birsiniz. Ayrıntıya girmeyeceğim. Derginin finansörü Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Ulaş muhalifti ve dergi yürümedi! O dergide yazan çok isim ileride ün salacaktır. (Bu dergiyi de yeni harflere aktardık.)

Daha var. Sadece "Türk Adını Silme Planı"ndan bahsedeceğim. İktidardakiler, "çözüm=çözülme" döneminde "Türk" adını silmeye kalktılar. Destekçileri "Türk bayrağı"nın adının bile değiştirilmesini istediler. Sonunda bizi bu kitabı yazmaya mecbur ettiler! Kazananlar kimler? "Türk" diyenler. Kendileri de "Türk"e döndüler; "Türk"ün manasını idrak ettiler veya şartlar gereği idrak eder göründüler.

Demokrat Parti dönemi gazeteci takibine daha girmedim!

  

Yazarın Diğer Yazıları