Gazetecilik mi, üfürükçülük mü?

Böyle gazetecilik mi olur? Bir de "duayen" falan diyorlar. "Duayen" bize uymayan bir kelime... Kıdemli, dersin, gazetecilerin hocası dersin, usta dersin, eski gazetecilerden dersin... Bulursun bir sıfat.

Kaç gündür ortalık yıkılıyor.

Dört bir tarafımız sarılı. Dünya üzerimize geliyor, "ümmet" parça parça. Biz, Saray'a bir CHP'li gitti mi, gitmedi mi? tartışması içinde boğuluyoruz.

O kadar kof bir tartışma ki... "Baş kahraman" Saray'da oturan. Diğer oyuncular; bir parti başkanı, parti başkanlığına oynayan bir zat... Milletvekilleri... Köşesinde yazacak konu bulamayan gazeteciler, haberciler!...

Oynatanlar ise iki gazeteci. Bir haber üfürdüler, her kafadan bir ses çıkmaya başladı.

Bir gazeteci "Usta"ya diyesiymiş ki, CHP'nin genel başkanlığına oynayan falanca zat Saray'a çıktı. Bununla kalmıyor "Usta"; sanki Reis'in odasında masa altına gizlenmiş, iki kişi arasındaki muhavereyi duymuş gibi, ne konuşulduğunu da yazıyor. 

Aklıma geldi... ABD başkanlarının çalışma odası mı, görüşme odası mı bilmiyorum "Oval Ofis"ten bahsedilir. İngiltere başbakanları için de "10 numarada oturuyor." derler. Bize ne elin Oval Ofis'inden, 10 Numara'sından! Söze bir cazibe katmak istiyorlar. Bizde, önceleri "Çankaya'ya çıktı." derlerdi. Çankaya'nın yolu yokuş olduğu için "çıktı" fiili kullanılırdı.

Beştepe'ye Saray yaptılar. (Bir daha yazayım: "Külliye" denmesi hata.) Devletin başındaki zat orada oturuyor. Sahi ona yakıştırılacak bir oda ismi bulunamıyor mu? Şimdilik, alan düz olduğu için "Beştepe'ye gitti." denilmesiyle yetiniliyor.

"Çankaya yokuşu"... 12 Eylül öncesi. Cebeci'de, "Site Yurdu" olarak bilinen üç blok hâlindeki Atatürk Öğrenci Yurdu'nda kaldığımız sırada, kantinde, sık sık "Çankaya yokuşunda balam / Asya'nın bozkurtları / Gönüllerde aynı ülkü / Tanrı korusun Türk'ü..." marşı okunurdu. Kalın sesiyle Ali Batman başlatırdı çoklukla... Muhsin Yazıcıoğlu'yla birlikte Site Yurdu'na gelirlerdi. Onlar Yıldırım Beyazıt Yurdu'nda kalırlardı. (İkisi de sonraları Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yaptı.) Yurtlar arası ziyaretler eksik olmazdı. Site Yurdu, Ankara'nın en büyük ve merkezî yurdu olduğu için burada toplanılırdı.  Davullar çalınır, türküler söylenir, yurdun dört bir tarafından gelen öğrenciler kendi yörelerinin oyunlarını oynarlardı. Ne günlerdi be!... diyeceğim, ama demeyeyim,  bir tarafıyla kavga günleriydi, ölüm günleriydi. Gün geçmez cenaze kalkardı. Çok acılar yaşadık çoook!...

***

Gazetecilerin üfürükçülüğünden nerelere geldik.

Bir gazeteci bir gazeteciye demiş ki... "Usta"ya bakın siz. Bir genç gazeteciye kanıyor. Madem "müthiş bir haber"i var kendisi niye yazmıyor? Eski devirde değiliz. İnternet her şeyi hallediyor. O genç gazeteci, "Köşem yok, ustam siz yazın." diyemez.

Birkaç gün önce yazdığım gibi, "usta" gaflete düşmüş değil. Bu tür habercilik de bir gazetecilik oyunudur. "Usta", genç gazeteciyle iş birliği yapmış ve hedefine ulaşmış, isminden bahsettirmiştir. Politikacıların evelemeleri gevelemeleri ise sürüp gidiyor.

Böyle bir habere kanan siyasîlerin kapasiteleri de tartışmaya açılmalı bence.

Madem tuttu, daha nice üfürükçüler çıkacaktır!

 

Yazarın Diğer Yazıları