Gazîler ve velîler

Geçen haftaki yazımızda "Oğuz Kağan"ın temsil ettiği "alp tipi"nden bahsetmiştik. Bugün de İslâmiyet sonrası Türk toplumunda karşımıza çıkan "gazî" ve "velî" tiplerini ele alacağız.

Türklerde "cihan hâkimiyeti mefkûresi" "milat"tan öncesine dayanır ve asırlarca devam eder. Oğuz Kağan'ın bir tek dizeye sığdırdığı "Yurdumuzu öylesine genişletelim ki gök kubbe ona çadır, güneş de bayrak olsun" (Kün tuğ bolgıl kök kurıkan) ideali bir bayrak misali yüzyıllarca ruhumuzda dalgalanmış ve Osmanlı Türklüğünde de büyük ölçüde kuvveden fiile çıkmıştır.

1595'te III. Murat öldüğü zaman Osmanlı İmparatorluğunun yüzölçümünün 20 milyon kilometrekareye ulaşmış olduğu düşünülürse "kızıl elma"ya ne kadar yaklaşmış olduğumuz görülür. Tabii ki bu başarının temelinde "gazî"ler ve "velî"ler vardır.

Orta Asya bozkırlarındaki "alp tipi" Anadolu topraklarında "gazî" tipine dönüşür. Cihangirlik hayali kuran "alp"ler artık yeni bir misyon yüklenmişlerdir:"Îlâ-yı kelimetu'llâh." Yani Allah'ın adını yüceltmek ve İslâm'ı dünyaya yaymak…

Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazî, oğlu Orhan Gazî'ye bu misyonu şöyle hatırlatır:

"Matlabımız dîn-i Hudâ'dır bizim//Mesleğimiz râh-ı hüdâdır bizim//Yoksa kuru mihnet ü kavga değil//Şâh-ı cihân olmayı dâvâ değil." (Bizim isteğimiz Allah'ın dinini yüceltmek ve doğru yolu göstermektir. Kuru kavga ve cihangirlik dâvâsı değil.)

"Gazî"ler dış düşmanla savaşıyor, coğrafyayı genişletiyor, "velî"ler de içimizdeki düşmanla (nefis) savaşıyor, güzel ahlâkı cihana yayma mücadelesi veriyordu. Mevlânâ'nın:"Binlerce bahar gelip geçse hiç taş yeşerir mi? Toprak ol ki renk renk çiçekler bitiresin" sözü yahut Yunus Emre'nin:"Diken olma gül ol, taş olma toprak ol" feryadı, kaba ve ham insanı medenî ve olgun insan haline getirme çabasından başka bir şey değildir.

Adriyatik'ten Çin seddine kadar vurulan Türk mührü işte bu "gazî" ve "velî"lerin ortak gayretlerinin ürünüdür. 

Heyhat ki bu yükselişimiz devamlılık arz etmez. Çünkü kendimizi yenileyemedik. Çağa ayak uyduramadık. Her şeyin "kılıç"la hallolacağını sandık. "Kalem"i ihmâl ettik. Devletin kurucusu Osman Gazî (ö. 1326): "Saltanat kuru mihnet ü kavga değil" derken Kanunî Sultan Süleyman'dan (ö. 1566) "Saltanat dedikleri ancak cihân kavgasıdır" sözünü duyduk. Artık inhitat başlamıştır.

Sultan III. Mustafa (ö. 1774) ve Şeyhülislâm Âsım Efendi'nin (ö. 1760) şu mısraları ayakta kalma ümidimizi yitirmekte olduğumuzun vesikalarıdır:

"Yıkılıptır bu cihân sanma ki bizde düzele//Devleti çarh-ı denî verdi kamu müptezele//Şimdi erbâb-ı saâdette gezen hep hazele//İşimiz kaldı heman rahmet-i 'Lem-yezel'e" (Memleket batmış, bizde düzeleceğini sanma. Felek, devleti aşağılık kişilere verdi. Şimdi dürüst insanların yerinde alçaklar dolaşıyor. İşimiz Allah'ın merhametine kaldı.)

"Hak bu kim mülk-i cihân girdi yed-i müptezele//Akl-ı sâdıkla nizâmı hele hiç girmez ele//Berg ü bârını kamu eyledi yağma hazele//Âb-ı şer' ile meğer ravza-ı devlet düzele." (Gerçek şu ki memleket aşağılık insanların eline düştü. Akılla, fikirle düzeni sağlamak artık mümkün değil. Şeriat [hak-adalet] hâkim kılınabilirse ancak devlet düzelir.)

Devlet ricalini bu ölçüde ümitsizliğe sevk eden "istemezük"çülerle "din elden gidiyor" çığırtkanları olmuştur. Yenilik adına ne yapılmak istense bunlar hemen ayaklanıyor, isyan çıkarıyorlardı. Ne yazık ki Anadolu'nun mânevî mimarı "velî"ler yok olmuş, dün huduttan hududa koşan "gazî"ler de "istemezük" ocağına dönüşmüştür. Patrona Halil yahut Kabakçı Mustafa isyanlarının arka planında kimler vardır? "Vaka-i Hayriye" denilen kendi ordumuzu kendi elimizle topa tutmamız durup dururken olmamıştır.

Tanzimat'tan sonra yaşadıklarımızı anlatmaya kalkarsam söz uzar. Yalnız şu kadarını söyleyeyim ki, bugün hâlâ "istemezük" ve "din elden gidiyor" çığırtkanlığı ayağımızda bir köstek olarak varlığını sürdürmektedir. El aya giderken bizim niye yaya kaldığımız sanırım anlaşılmıştır.

***

ACZİMİN GİRYESİ:

CAHİLLİK ve TAASSUP

Cahillik ve taassup bu millete neler etmedi,

İkide bir köstek olup doğru yolda yürütmedi.

                                             (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları