Geleneksel kültürümüzde çiçek

Sevgili okuyucularım, önceki yazımda lale kültürü ve ters laleden söz edince kimi okurlarım özelden çeşitli iletilerle ''Diğer çiçekleri yazmayacak mısınız?'' diye sordular. Ben de diğer çiçekleri iki günlük bir makale ile yazma gereğini hissettim...

Şaman duasında yaratılış olayının "Yağız yerin altmış türlü çiçekle ilk defa bezendiği zaman sen yaratıldın" biçiminde dile getirilişi; çeşitli kaynaklarda "Orta Asya Türk Bahçeleri"nin anlatılışı; Babür Şah''ın oluşturduğu "Cennet Bahçeleri"nin bilinişi; Dede Korkut''ta yedi kez çiçekten söz edilişi; uçsuz bucaksız dağların ve bozkırların anılarını yaşatan bir estetiğe sahip "Osmanlı Türk Bahçeleri"nin kuruluşu; başlangıcı bilinmeyen ama yüz yıl öncesine kadar Bursa''da kutlanan "Erguvan Bayramı" adlı özel bir çiçek gününün oluşu, geleneksel kültürümüzde çiçeğin yerinin ve geçmişinin çok eskilere dayandığının  kanıtlarıdır.

Geleneksel kültürümüzde çiçekler, oyalardan çinilere, türkülerden kilimlere kadar maddi manevi kültürümüzün hepsinde ince zarafeti içinde kendine özgü yerini almıştır. 

Çiçekler, Anadolu halkının sosyal yaşamında büyük görevler yüklenmiş; kimi zaman Nergis, Reyhan, Gülperi, Mine, Şengül gibi kızlarımıza ad olurken kimi zaman da gelinlerin dili olup dileklerini anlatma aracı olarak kullanıp bir çeşit gönül aynası olmuşlardır. 

Gelinlerin, kızların aile büyüklerinin yanında konuşmalarının ayıp sayıldığı Anadolu''nun kırsal kesimlerinde, konuşmayan gelinler kederlerini, sevinçlerini ve sevgilerini yazmaların ucuna çiçek motifleri ile bezemişleridir. 

                Geleneksel kültürümüzde nişanlı kız kayınvalidesine çiçek oyalı yazma göndererek sevgi ve saygısını dile getirmiş, genç kızlar saçlarına çiçek takarak sevgililerine içlerinden geçenleri anlatmaya çalışmışlardır.

Gelinler kaynana dili çiçeği işleyip kaynana dırdırından bıktıklarını, armut çiçeği işleyip kocasının kendisine ilgisizliğinden şikayetini, süs biberi çiçeği işleyip kocasına küskünlüğünü, çakır dikeni çiçeği işleyip kayınvalidenin kendisine diken gibi battığını, kütüle denilen bir dağ çiçeğini işleyip evdeki küs olduğu eltilerle iyi geçinmek istediğini, kır çiçeği işleyip huzur ve rahatlık içinde olduğunu iğnelerin ucuna dökmüşlerdir.

Geleneksel kültürümüzde karanfil çiçeği oyalı yazmaların mutlaka gelinler ve kızlar tarafından takılması yaygındır. Bugün bile bu geleneğin varlığını sürdürdüğü görülmekte olup ileri yaşlardaki hanımların yaşlandıklarını ima için "karanfilli günlerimiz geride kaldı" gibi bir deyimi kullandıkları görülmektedir.

Anadolu halkının günlük yaşamına girip halk sağıltmacılığında önemli görevleri yüklenen çiçekler, kimi zaman güzellikleri ile gönülleri okşarken kimi zaman da yaralara merhem, hastalıklara şifa kaynağı olmuşlardır.

Çiçeklerin şifa özelliği Dede Korkut''ta da: "Boz atlı Hızır yaralıya, bu yaradan ölmezsin, tağ çiçeği anan südiyle senin yarana melhemdür didi" biçiminde yer almaktadır.

Cenaze merasimlerine çiçeklerden yapılmış bir çelenk göndermek, mezara çiçek bırakmak, tüm kültürlerde bir gelenek haline gelmiştir. Bu geleneğin asıl amacı cenazeden yayılma ihtimali olan kokunun hissedilmemesi ve kötü koku yerine çiçeklerin güzel kokularının çevreye yayılmasını sağlamaktır.

Çeşitli amaçlar için kullanılan çiçeklerden gül, bir çeşit antiseptik olarak işlev yüklenmiş, gelincik nefes darlığı ve astım hastalığının en önemli ilacı olurken merhem olarak da yanıklarda kullanılmıştır.

Fesleğen hazımsızlığa; hanımeli idrar söktürmeğe, öksürüğe; karanfil ateş düşürmeğe, iştah açmaya, menekşe cilt ve boğaz hastalıklarına; papatya sinirleri yatıştırmaya, diş etlerinin iltihaplarına, baş ve bel ağrılarına; zambak diş ağrısına; nilüfer genel ağrıları dindirmeye iyi geldiğinden halk hekimliğinin baş tacı olmuşlardır.

                Halkımız çiçeklerin doğal renklerinin kalıcı güzelliklerinden yararlanmasını da bilip kök boya dediğimiz tabii boya yapımında da kullanmışlardır. Örneğin, yabani gülü paslı çivi ve şap ile kaynatıp hiç solmayan koyu kırmızı renk elde etmişler, papatyadan sarı renk, paşa çiçeğinden eflatun, gelincik çiçeğinden kurşuni, safran çiçeğinden de sarı, mavi ve yeşilin çeşitli tonlarını elde  edip bin bir renkli Anadolu halı ve  kilimlerinde kullanmışlar, yedi dağın çiçeği, sümbülü gibi motifleri de el örgüsü yün çoraplarımıza gönüllerince işlemişlerdir.

Halkımız başlı başına bir çiçek dili de meydana getirmiştir. Beyaz gül, beyaz lale ve beyaz karanfil saflık ve temizliği ifade ederken; kırmızı gül, kırmızı karanfil, kırmızı lale aşk ve sevgi; sarı gül ve sarı karanfil ayrılık ve hüznü, menekşe de alçak gönüllüğü ifade etmiştir.

YARIN: Bilmecelerimizde, manilerimizde, şiirlerimizde, türkülerimizde çiçek  

Yazarın Diğer Yazıları