'Gelimli gidimli dünya'da derdiniz ne?!

Şu "Gelimli gidimli dünya! Âhiri ölümlü dünya!"da insanlar neden huzursuzluk çıkarırlar?

Prof. Dr. Hasan Onat, beklenmedik zamanda hayata veda etti.

Hasan Onat mezhepler tarihi hocası idi. Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı'nın yanında yetişti. Fığlalı Hoca'nın en çok ismini duyduğunuz bir öğrencisi de Prof. Dr. Sönmez Kutlu'dur.

Rahmetli ile de Sönmez Kutlu Hoca'yla da geçmişte röportajlar yapmıştım. Gerçekçi iki ilim adamı. Bu farklılık birilerini çok ama çok rahatsız ediyor.

Rahatsız olanlar kimler? Dini kendi dairelerine hapsedenler. Bu daire ya cemaattir ya tarikat. Türkiye'de şöyle bir baksan, İslâm içinde, yüzleri bulan "daire" ile karşılaşırsınız. Her bir daire sanki ayrı bir din, ayrı bir dünya. Kur'ân adına Kur'ân'ı bile inkâra varan din...

"Türkler Müslüman değildir!" diyor bir "Selefî". Oy atmak, çocukları okula göndermek şirkmiş. Askere gitmek küfürmüş. (İsmail Saymaz, Sözcü, 29 Eylül 2020).

Kendisince "yanmaz kefen!" pazarlayan bir bir başka tarikatçı, cübbesi sırtında, bir garip fesi başında ekran ekran dolaşıp laf yetiştiriyor.

(Hiç dikkat ettiniz mi? Tarikat şefleri acayip türlü kıyafetler çıkardılar. Her bir şefin cübbesi, başlığı farklı. Dinde farklı telakkîlerini de de bu basit tespitten bile çözebilirsiniz!)

Bu cübbelimiz gitmiş Selefîleri bir bir savcılığa anlatmış. Savcılık da o cübbeliyi ciddî ciddî dinlemiş. Devletin geldiği yere bakın!

Savcılığın işi çok kolay! Tarikat/cemaat şeflerini sırayla çağırsın. Birbirleri hakkında öyle şeyler biliyorlar ki, hepsini tek tek anlatsınlar!

Hasan Onat Hocamızın vefatı, bir başka tartışma açtı.

Prof. Dr. Hasan Onat, ilâhiyat fakültelerinde nadir yetişen "milliyetçi, ceditçi" aydınlardandı. Tam bir Türklük ve Türkiye sevdalısıydı. Yazılarında, kitaplarında, konuşmalarında hep insanı, insanın temel hak ve hürriyetlerini savundu.

Hocayı sık sık ekranlarda görürdük. Hitabeti ve incitmeyen tenkitleriyle dikkat çekerdi.

Onat Hoca, mezhepçi zihniyetin zararlarından bahsetmiştir. Dikkat ediniz "mezhepçi" dedim.  O, bazılarının zannettiği gibi mezhep kavramının kendisine değil mezhepçiliğe karşı çıkmıştır. Akıl ile vahyin uzlaştığı görüşünü her zaman savunmuş, Maturidî ve Yesevî geleneğini, daha açık ifadeyle "Türk"ü öne çıkarmıştır.

Cennete toplu rezervasyon olmadığını ısrarla söyler, tarikatların kendilerine bağlı olanları sorgusuz sualsiz cennete sokma vaadine karşı açıkça mücadele ederdi.

Hoca, tasavvufun Şiîliğin etkisinde kaldığı ve tamamen yozlaştığı fikrini savunurdu.

"İlham" kavramının "vahiy" gibi düşünülmesinden şikâyetçiydi.

Türkiye'nin kaderinin İslâm dünyasının kaderi olduğunu her fırsatta dillendirirdi.

Dinin siyasete ve ideolojiye indirgenmesinden hep rahatsızdı. İslamın yüksek değerlerine bütün insanlığın ihtiyacı olduğunu sık dile getirirdi.

Hoca, İslâmın dar alan anlayışına şiddetle karşıydı. Ona göre; ilim, sanat ve yüksek insanî değerler geliştirilmeliydi.

Şiîliğin bugüne kadarki seyrini en iyi tahlil eden ilim adamlarımızdan biriydi. Şikâyet ettiği husus da Alevî vatandaşlarımızın Şiîleştirilmek istenmesiydi.

Elbette herkesin inancı kendisinedir. Hoca'nın üzerinde durduğu mesele, İran'ın oynadığı roldür.

Hoca'ya saldırılara geleceğiz. (Yarın)

 

Yazarın Diğer Yazıları