Gelin canlar iyi olalım..

Haftasonu Tunceli'deydik, malumunuz.. Sarı Saltuk viyadüğünden geçip, Hoca Ahmet Yesevi köprüsünün ardından, girdik kente..

Benim için bir başka anlamı vardı Tunceli ziyaretinin.. Okuma yazmayı 50'sinden sonra öğrenen Ayşe'nin, anneannemin memleketi..

6 yaşında tüm ailesini kaybetmiş.. 54 yıl sonra kız kardeşini bulmuş, hayatı acı dolu bir roman olan Ayşemizin toprağı..

**

Fikirlerim bilinir ama, şu oldu, bu yaşandı, şu anda durum bu, yarın şöyle olur gibi tüm yaşanmışlıkları ve olasılıkları bir kenara bırakarak karalıyorum bu satırları..

Bana bunu tercih ettiren, Tuncelililerin tavrı.. Öyle bir ev sahipliği yaptılar ki İYİ Parti'ye ve Meral Akşener'e..

Anneannem, Şıh Hasan'ın Ocağı'ndan.. Şıh Hasan'ın ünvanı ise "Kızılbaş Horasan Türkmenlerinin Çemişgezek Başbuğu"

Böyle bir 'Ocağa' mensup Ayşe'nin, Türkçe'yi 8 yaşından sonra öğrenmesinin, gerçeğin pusulasındaki şaşmanın bir göstergesi olduğunu da bir kenara bırakıyorum..

Ev sahipliği değil yalnızca, Tunceli'de gördüğüm, önemli bir arayıştı..

Türkiye'nin her yerinde, belli akımlar arasına sıkışmış insanımızın, içine düştüğümüz bu kıskaçtan çıkış için yol aradığını, "Bir yol açılabilir mi?" sorusuyla, Meral Akşener'i takip ettiğini görüyorum..

**

Bu satırları 'Gazeteci' kimliğimle karaladığımdan emin olun.. Sıkışan, gerilen, huzuru kaçan, umudunu kaybedenlerin bu arayışı, emin olun ülkemizin her yanında kendini gösteriyor..

Doğal olarak, tüm projektörler, tüm bu sıkışmışlığa bir başkaldırı olarak ortaya çıkan İYİ Parti'nin üzerinde..

İYİ Parti ve söylemi için 'Yok hükmündedir' diyenlerin, İYİ Parti'yi en çok konuşanlar olması bundan..

İYİ Parti'ye "İP" diyenlerin, Papua Yeni Gine'de deprem olsa, İYİ Parti'yi sorumlu ilan etmeleri bundan..

İYİ Parti'nin programlarına, sorularına, sorgularına kulak tıkayan ekranlarda, her akşam başka başka birilerinin İYİ Parti'yi konuşması bundan..

Siyaset de, ülke de gerçeği biliyor aslında.. Ve bildiği için, cenderedeki Türkiye için bir çıkış yolu olacağı görülen İYİ Parti'yi konuşmadan edemiyor..

Otokontrole dönüşmüş bu kadar karartmaya rağmen, "Yok hükmünde" sayılan bir partinin Genel Başkanı iki kelime ettiğinde, saraydan müttefiklere, her köşeden bir yanıt geliyor, bir sataşma geliyor..

**

Siyasette akışı bazen siyasetin doğası belirler.. Buna, ne kampanyalar, ne ittifaklar, ne tuzaklar engel olmak ister de, başaramaz..

Siyaset tarihimiz bunun örnekleri ile dolu.. Elindeki devlet gücüne rağmen, toplum mühendisliğine, siyaset dizaynına rağmen, 12 Eylül engel olabildi mi, gücün partilerinin hezimetine ?

Ya da 28 Şubat rüzgarı ile savrulan şartlarda, sermaye, devlet, medya ortaklığı engel olabildi mi AKP iktidarına ?

Bu yüzden diyorum, siyaseti bazen, siyasetin doğası ve doğal akışı belirler.. Kim ne kadar müdahale ederse etsin, toplumda bir ihtiyaç hasıl oldu mu, bir arayış ortaya çıktı mı, su akar yatağını bulur.. Hayatın, somut örneklerle bize öğrettiği bu..

**

Böyle bir arayış ortaya çıktığında, sistemi tıkayanların, tablonun sorumlularının dili fena çözülür.. Çözülür de, telaşın etkisiyle, ne dediklerini bilemez hale gelirler..

Dün 'Tu kaka' dediklerini bugün göklere çıkarırlar.. Dün sahip çıktıklarını, bugün ortada bırakırlar..

Suyun yolunu engellemek için harcadıkları çabanın, suyun yolunu yaptığını farkedemez, sandık günü geldiğinde gerçekle yüzleşirler..

**

Türkiye böyle bir süreci yaşıyor.. Konuya Tunceli'den girmemin sebebi de bu..

Tunceli gibi, son dönem siyasi tercihini uçlarda yapmış bir ilde bile, bir çıkışı, yeni bir ismi dinleme ihtiyacı, siyasi farklılıklara rağmen gösterilen ev sahipliği, bize bir şey fısıldıyor;

Türkiye bir arayışta.. Yukarıda ifade ettiğim çıkışı arıyor..

6 Ocak Tunceli.. Not alın bir kenara.. Olumlu anlamda bir kırılma noktasıdır..

Çünkü Tunceli'de, ev sahibin de, misafirin de tavrı, Hoca Ahmet Yesevi ve talebelerinin bize fısıldadıklarıdır..

Biz mi yanlış anladık?

Ülke bu çıkışı ararken, onlarca yıllık birikimi heba edip, bu cenderenin sorumlularının peşine takılmaksa siyaseten bir tercih.. Üzücü bir tercih ama demokratik hak olduğu için tarifi bu,  bir tercih..

Siyasetin doğası kimi zaman "Turnusol kağıdı" oluyor..

Artık adına dip duygu mu dersiniz, gizli ajanda mı bilmem.. Ama orta yere döküyor çelişkilerinizi..

Ve insan merak ediyor bazı konuları..

Örnek mi?

1-Seçim barajı, dün söylenene göre "Rejimin sigortası" iken, bugün nasıl oldu da, 12 Eylül artığı bir sakatlık oldu?

2- "Recep Tayyip Erdoğan'dan Cumhurbaşkanı olmaaaaz, olamaz" cümlesindeki özneyi biz mi yanlış anladık..

**

Çelişkiler arttıkça, sorular artıyor.. Sorular arttıkça, çelişenlerin yanıtları azalıyor..

Sürecin sonunda da hayat öğretiyor ve sorduruyor.. İşte su da, böyle böyle, akıp yatağını buluyor..

Suyun "bileşenleriyse(!)" "Umut ve inanç"

Yazarın Diğer Yazıları