Genelkurmay başkanını nasıl fırçaladım!

"FETÖ'nün siyasi ayağı" söylemi yine gündemde…

Bu söylem, Devlet Bahçeli'nin MHP'de kongre isteyenleri "FETÖ'nün siyasi uzantıları" olarak tanımlayıp, hükümet medyasının bunları haberleştirmesiyle yaygınlaştı.

Her ne kadar Bahçeli tarafından "yaftalama" amaçlı kullanılsa da, siyasiler için güzel bir paslaşma alanına dönüştü.

Sen bana topu at, ben sana atayım, sonra sen yine bana at…

Aslında tüm bunlar Türkiye'ye epey bir vakit kaybettiriyor.

FETÖ'nün belirli ayakları yok. FETÖ zaten büyük bir organizasyon. Tüm kurumların içinde olan, belirli bir kalıp içinde sıkıştırılmaması gereken bir yapı.

Burada sorulması gereken sorular şunlar:

"FETÖ'ye hangi siyasiler destek sağlamış?

Hangi hükümet döneminde güçlenmişler?

Hangi iktidar zamanında darbe girişimi yapacak düzeye erişmişlerdir?"

Buna cevabı aslında Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi dünkü yazısıyla verdi.

Selvi, yazısında Erdoğan'ın "Otur oturduğun yerde, ne yapacaksın?" diyerek dönemin Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'i fırçaladığını ileri sürüyor:

"Balyoz darbe planı yargılamasında 102 asker tutuklanınca Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, soluğu Dolmabahçe'de Erdoğan'ın yanında alıyor. Erdoğan da gelişmeden dolayı rahatsız ancak Koşaner o denli sert bir üslupla konuşuyor ki, Başbakan bundan rahatsız oluyor. Başbakan'ın bunu hissettirmesine rağmen Koşaner aynı tonda konuşmasını sürdürünce Erdoğan, 'Otur oturduğun yerde, ne yapacaksın? Bizi cemselere doldurup Selimiye Kışlası'na mı götüreceksin' diye uyarıyor."

Işık Koşaner'in görüşmeye ilişkin kimseye böyle bir demeç vermediğini esas alırsak, baş başa geçen bu kritik görüşme Erdoğan'ın çevresinden çıkıyor.

Muhtemelen "Görüşme nasıl geçti efendim" diyen kraldan çok kralcılar da bire bin katarak olayı farklı şekilde Selvi'ye anlatmış olabilirler. Erdoğan'ın "Genelkurmay başkanını öyle bir fırçaladım ki nasıl kaçacağını şaşırdı" diyebileceğine ihtimal vermiyorum çünkü.

Yazının bam teli ise bambaşka bir nokta. Erdoğan'ın Balyoz kumpasına karşı uyarılmış olmasına rağmen, Koşaner'i fırçalayacak kadar süreci savunmuş.

Hatırlayın, 15 Temmuz'a yol açan en büyük olay Balyoz kumpasıydı. Yüzlerce asker tutuklanmış, emir-komuta zinciri bozulmuş, TSK'ya karşı büyük bir algı operasyonu başlatılmıştı.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner yaşananları yakından takip ediyor, "Balyoz darbe planı" adı altında yapılan operasyonların hukuksuz ve TSK'yı hedef alan bir yapıda olduğunu beyan ediyordu.

Bu yüzden teamüllere aykırı bir şekilde Erdoğan ile baş başa görüşerek tepkisini dile getirmiş, yanlış yapıldığını vurgulamıştı.

Peki ne oldu?

Erdoğan, Koşaner'i bir güzel paylayıp gönderdi. Erdoğan'a yakın Selvi anlatıyor: "Otur oturduğun yerde, ne yapacaksın? Bizi cemselere doldurup Selimiye Kışlası'na mı götüreceksin."

Selvi, Erdoğan'a övgü yazısı yazayım derken, Balyoz kumpasının nasıl ve ne şekilde kurulduğunu da bir yerde itiraf etmiş oluyor.

Erdoğan, bu kumpaslar kurulurken, tüm örgütlenmesi, medyası ve kamuoyuyla taraf olmasa belki 15 Temmuz diye bir olay yaşanmayacaktı.

Ancak şunu da biliyoruz ki, 15 Temmuz'dan birileri çok fazla kârlı çıktı. Türkiye'nin değişmekte olan siyasi yapısı bir anda otoriterleşerek "darbecilerle mücadele ediyoruz" sözleriyle kafasını kaldıranı, farklı düşüneni FETÖ'cü ilan etmeye başladı.

Bu eylem türü aynen devam ediyor.

Siyasi partilerin grup toplantılarına bakıldığında üzerinden üç buçuk yıl geçmesine rağmen FETÖ konusunda hâlâ aynı sözlerin, aynı cümlelerin kurulduğunu görüyorsunuz.

Ama vatandaşın sesi artık bu tiyatroya, bu yavan siyasete tepki gösteriyor.

***

AK Parti grup toplantısında ne bir mikrofon, ne bir megafon… Tek başına bağıran bir vatandaş kaçak yollardan değil. AK Parti teşkilatlarının arasında içeriye giriyor.

"Sayın Cumhurbaşkanım… 15 Temmuz'a katıldım diye beni işimden gücümden ettiler. Çoluğum çocuğum aç. Bana yardım edin."

Salon buz kesiyor. Apar topar gözaltına alınıyor. Erdoğan, grup toplantısından sonra teşkilatlandırmadan sorumlu Hayati Yazıcı'yı "İçeri girecekleri de ben mi belirleyeceğim" diyerek bir güzel paylıyor.

Ecevit'e yazar kasa atılması olayını hatırlarsınız. 2001 krizinin sembol eylemidir.

"Sayın başbakanım ben bir esnafım" diyerek Başbakanlık merdivenlerinden inen Ecevit'in önüne yazar kasa fırlatılmıştı. Hükümet medyası da "Erdoğan geldi eski Türkiye'nin karanlık günleri bitti" diye sık sık bu görüntüleri kullandı.

Şimdi aynı medya, Erdoğan'a "Çocuklarım aç bana yardım edin" diyen vatandaşın sesini kesiyor.

Tam bu yazıyı bitireceğim anlarda Meclis'ten bir haber daha geldi.

Bir vatandaşımız "Çocuklarım aç" diyerek Meclis'in önünde kendisini yakmaya çalışmış.

Sözün özü; bakmayın siyasi ayak tartışmalarına, ekonomideki karanlık tablo yine birilerinin üzerine yıkılmak isteniyor.

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları