Gerçek haberciler ve amigolar

Ekran bülbülleri, iki konuya kilitlendi; "tanzim satışlar ve CHP'yi eritmek." Oysa inşaat sektöründe konkordato talepleri devam etmekte. Çamlıca'daki muhteşem camiyi inşa etmekte olan şirket bile başvuruda bulundu. Sanayi üretimindeki düşüş oranı yüzde 9,8'i geçti. O hâle geldik ki, bütün gün Barış Manço'nun "Domates, biber, patlıcan" şarkısını dinler gibiyiz. CNNTURK'ün Gece Görüşü'nde Hande Fırat yoktu. İkinci kaptan Abdülkadir Selvi komutayı üstlenmişti. Bu yazarın tek gün objektif hâlini görsem, adakta bulunacağım. Kapanışta verdiği mesajları, izlememiş olanlar için buraya alacağım; "Erdoğan'a sevgi, saygı dileklerimi sunuyorum." Bunu söylerken Abdullah Gül ve arkadaşlarını hain ilan etmeyi unutmadı. Sebebi de belli. "Parti kurma çabaları." Selvi gazeteci mi yoksa parti amigosu mu?

Aslında zor

Madem böyle giriş yaptık, Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu'nun ayyuka çıkan çalışmalarıyla devam edelim. Ak Parti yönetimi ve şakşakçıları boşuna telaşlanıyorlar.

Bu üçlüden, özellikle Gül'den hiçbir şey olmaz. Eski Cumhurbaşkanı, hayatı boyunca hep "hazıra kondu." Anlayacağınız yeni oluşumu kotaracak isim yok.

İyi çalışma

Murat Çelik dersini iyi çalışmış öğrenci gibiydi. TMO (Toprak Mahsulleri Ofisi) ve Tarım Kredi Kooperatifleri'nden aldığı bakliyat ve tahıl fiyatlarını mukayesesi muhteşemdi. Aralarında resmen uçurum var.

Türkiye'nin günlük sebze meyve ihtiyacını istatistiklerle ortaya koyması gerçekçiydi. "Ülkemizin her gün 82 bin ton sebzeye ihtiyacı var. Oysa, açılan tanzim satış yerlerinde toplam günlük dağıtım 300 ton. Haydi bin tona çıkarsınlar. Bu çözüm mü?"

Çelik bu sektörden hâl ve pazar olarak 750 bin kişinin ekmek yediğini de vurguladı. Aile fertlerini de 4 ya da 5'le çarpabilirsiniz.

Yenisi

Son haftalarda talimatla tartışmalara katılan Orhan Karataş'ı her gördüğümde Uzay Yolu dizisini hatırlıyorum. Ne kadar Mr. Spak'a benziyor değil mi? Bu meslektaşımızın söylediklerine de dikkat ettiniz mi? Kesinlikle "evinde mutfak yok."

Gelelim yıldıza

Başta Selvi olmak üzere Ak Parti sözcülerinin boy hedefi olan Gürkan Hacır, her zamanki gibi yıldızlaştı. CHP-DSP ilişki ve çelişkilerini anlatırken çok iyiydi.

Ayrıca komedi unsuru yapmaya çalışanları rezil rüsva etti. İki buçuk saatlik tartışmada haber değeri olan yeni unsurları sadece Gürkan'dan duyduk.

DSP Genel Başkanı Önder Aksakal'ın ağzından aktardıkları hemen gündeme oturdu. Gürkan'ı tebrik ediyor, kimi zevzeklere ders verdiğine inanıyorum.

Aslan Nihat ve Yassıada

TRT Spor'un Orhan Ayhan'la programında, meslekte ilk hocam olan Mithat Perin'le geçen yıllarımı hatırladım. Galatasaray'ın atletkomple sporcusu Aslan Nihat'la (Bekdik) aynı kaderi yaşamışlardı. 27 Mayıs Darbesi'yle sonuçlanan milletvekillikleri yaptılar. Önce Yassıada sonra Kayseri Cezaevi'nde hapis yattılar. Benim şansım iki gazete sahipliği, daha sonra çeşitli yayın organlarında genel yayın müdürlüğü yapan Mithat Perin'den öğrendiklerim.

Anıları arasında kafama takılıp kalan onlara yemeklerde sadece kaşık verilmesiydi. Gerekçesi ise bıçak veya çatalla intihar edebilirler hesabıydı. "Biz de bu kaşığı, kalorifer radyatörüne sürterek bıçak hâline getirirdik. Maksat et varsa onda kullanmaktı" diye izah etti.

Özel

Mithat Hocamın yayımladığı "Yassıada ve infazların iç yüzü" kitabı imzalı olarak kütüphanemde duruyor.

Adada öyle bir darbe mahkemesi vardı ki, adı santral memureleriyle anılan Başsavcı Ömer Altay Egesel. Mahkeme Başkanı ortaokul mezunu Salim Başol. Liseye gitmeden yargıç olma sebebi şöyle "Ankara Hukuk Fakültesi açıldığında kontenjan doldurulamıyor. Haydi, ortaokul mezunlarını da alalım" diyorlar. Başol da fırsattan istifade giriyor.

Bir de Yassıada Komutanı var, Tarık Güryay. Ayağında Gestapo çizmeleri ve elinde kamçısıyla esir kampı yönetir gibi davrandı. Mithat Perin ve Aslan Nihat'ın kaderi Galatasaray Lisesi'nde birleşti, böylesi bir ortamda devam etti.

Vefat ettiği gün

En iyisi Nihat Bekdik'e döneyim 21 Haziran 1972'de Dünya gazetesindeydim. Genel Yayın Müdürümüz de Mithat Perin'di. Ona telefonla bildirildi.

TRT Spor'daki programda Orhan Ayhan'ın konuğu Zeynep Bekdik'ti. Babasını anlattı. Haşim Mardin'e ait kotrayı alıp Türkiye'ye getirişini anlattı. Aslında Orhan Ayhan'ın anlattıkları daha cazipti. Bunları tarihî fotoğraflarla süslemesi de gerçek belgeselcilikti...

GÜNÜN SÖZÜ

Ayrıcalık, hakkın en büyük düşmanıdır. E. Eschenbac

Yazarın Diğer Yazıları