Gerçekten sanat

Geçen haftanın en şaşırdığım haberi Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü'nün fakülte kurul kararıyla 'yer sorunu' nedeniyle belirsiz süreyle öğrenci almayacağı iddialarıydı. Ayrıca aynı fakültenin cam ve seramik bölümleri de kapatıldı. Gerekçe ise yeterli öğretim görevlisi olmamasıydı. Bir bölüme eğitmen bulunamazken, diğer bölüme de binalardan nefes alamadığımız şehirde yer bulunamadı. Müzik bölümü üç kez yer değiştirmiş ve bir türlü kendi binası olamamış. Her tarafı bina yaptınız, bir buna mı yer bulamadınız? Çözüm basit; yapın o zaman! Bulduğunuz çare bölümü kapatmak mı? Apartman dairelerinden eğitim kurumu yapılan bir dönemde üstelik! Pes doğrusu...

Ama rektörlükten cevap gecikmedi. Üniversitede iki müzik bölümünün olmasının yanlış olduğunu belirten Rektör yardımcısı, Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü'nde okuyan öğrencilerin aynı şekilde eğitimlerine devam edeceğini, bundan sonra bu bölüme öğrenci alımının yapılmayacağını ancak Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği Bölümü'nün kontenjanlarının artırılacağını dile getirdi. Aklımda tek soru var... Güzel Sanatlar Fakültesi ile Eğitim Fakültesi arasındaki farkı bilmiyor musunuz? Amaç sanat bölümlerinin yok edilmek istenmesi mi? Fakültelere özel yetenek sınavlarıyla alınan bu sanatçı adayları televizyondaki şarkı yarışmalarına katılsınlar o zaman. Böylece gelecek kaygıları ortadan kalkar ve sanata değil para kazanmaya yönelirler...

***

Dün gece tadı damağımda kalan uzun soluklu ama sıkıcı olmayan bir film izledim. Tabii ki sizinle paylaşmadan yazımı bitirmeyeceğim. Cannes film festivalinde dakikalarca ayakta alkışlanan bir Nuri Bilge Ceylan filmi, 'Ahlat Ağacı'. Etkisinde bir süre kalır, üzerine uzun uzun çok düşünürüm gibi duruyor. Bir Dostoyevski romanlarından çıkmışçasına, nakış gibi işlenmiş bir sanat eseriydi adeta... Yıllarca sessiz film çektin diyenlere enfes diyaloglarıyla cevap vermiş usta yönetmen. Hem Gabriel Marquez'den hem de Çehov'dan; hem Hz. Muhammed'den hem de Yunus Emre'den alıntıların yapıldığı bir film tabii ki bu dille ve bu coğrafyada ortaya çıkmalıydı. Atanamayan öğretmenler, ekonomik sorunlar, din algısı ve aile ilişkileri ne kadar da yumuşak anlatılmış. Sadece yerlerin kar ile kaplı olduğu kamyoneti izleyen geniş planı görmek için bile bu film izlenir. Oyunculuklar şaşırtıcı derece iyi, benim gibi önyargılı olmayın derim. Film bittiğinde kafamdaki soruyu defalarca içimden tekrarladım "Neden herkes kendi çıkarı veya hayalleri için bir şeyleri hatta birilerini satmak zorunda kalıyor?"

Yazarın Diğer Yazıları