Gidişata son vermek kimin görevi?

Tayyip Erdoğan, TBMM’nin 90’ıncı kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada “Cumhuriyetimizin temel niteliklerini asla polemik konusu yapmayacak, milli mücadele ruhunu ve Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesini asla aklımızdan çıkarmayacağız” dedi.
Peki, cumhuriyetin temel niteliklerinden olan laiklik ilkesine karşı eylemlerin odağı olmaktan mahkûm olmuş parti hangisi? Cumhuriyetin kuruluş felsefesi olan Türk kimliğini etnik bir grup derecesine indirerek yerine şimdilik “Türkiye kimliği”ni getirmeye çalışan kim? Tayyip Erdoğan değil mi?
Bu durumda, Tayyip Erdoğan’ın, halkın önünde doğruları söylemediğini, en azından takiye yaptığını tespit etmemiz gerekiyor.
Denilebilir ki “İyi; tespit ettin de ne oldu?”
Bizim görevimiz buraya kadar! Bir gazeteci, buradan öteye gidemez. Gitmek istese bile hiçbir netice alamaz, komik duruma düşer. Bu meselede netice almak, halkın seçilmiş temsilcilerinin görevidir. Onlar da şu anda temsil eden CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’dir. Sorumluluk onların omuzlarındadır.
***
Onun için Baykal’ın “Anayasayı, tek başına değiştirip, yüksek yargı siyasi vesayet altına alınacak olursa bu durumun bir parlamento çoğunluğunun göz yummasıyla mı yoksa hukuk dışı bir askeri darbeyle mi gerçekleştiğinin önemi kalmaz”  demesi yetmez.
Çünkü kendisinin söylediği gibi; “Din temelinde ayrışmaların, cemaatleşmelerin, eğitimi, hukuku, yargıyı, emniyeti yönlendirmeye başlaması, böyle bir sürece göz yumulması, seyirci kalınması tarihi bir gaflet olacaktır. Demokrasinin sağladığı olanakları, cumhuriyetin ve devletin milli ve laik kimliğini ortadan kaldırmak için kullanmak, hem kullananlar hem de siyasal çıkar hesabıyla göz yumanlar açısından tam bir aymazlıktır!”
Yine Baykal’ın söylediği gibi; “Eğer bir ülkede bir parlamento çoğunluğu, yasamayı, yürütmeyi, basını, televizyonları, şirketleri, holdingleri vesayet altına alması için bir lidere teslim etmişse, duvarlarda ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ yazması bir anlam taşımaz.”
***
Bahçeli ise; “Tarihten ibret alınarak, gidişata bir son verilemez ise kim nasıl yorumlarsa yorumlasın, ülkemiz çok dilli ve çok ortaklı bir federal devlet yapılanmasına ve ardından ise çözülmeye doğru hızla sürüklenmektedir” diyor.
Gidişata son vermek, birinci olarak felsefesi Türk Milliyetçiliği olan partinin genel başkanının görevi değil midir?
Bahçeli, “İnancım odur ki, TBMM’nin bugünkü üyeleri, Türk milletinin tarihi gerçeklerine nüfuz edecek ve kurucu ruhun ve şartların anlamına ve nesillerimize mutlaka sahip çıkacaklardır” diyor ama sahip çıkmak dilek ve temenni ile olmaz!
***
Biz, bugün “sakin yorumlar” yapıyoruz, çünkü 10 yıl öncesinden bugünkü tabloyu gördük, yazdık çizdik, anlattık! 10 yıl içinde Türkiye’nin adım adım uçuruma yuvarlandığını, bilgi temelinde ortaya koyduk. Bazı dostlar ise meseleyi yeni kavradıkları için heyecanlanıyor ve bizden aynı heyecanı bekliyor.
Elbette bu heyecan da lâzımdır, ancak kurulan tuzaklara da düşmemek, yangına körükle gitmemek gerekiyor.
Yoksa ben radikal olduğunu haykıran bir kişiyim. Ama biz milyonlarca insanın siyasi iradesini temsil etmiyoruz. Eylemde radikal olması gereken iki kişi Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli’dir.

Yazarın Diğer Yazıları